Paraleller evrenine yolculuk: Uzak Şehir

Yazının odak noktasını hemen değiştirerek konuyu çok severek izlediğimiz Alya ve Cihan’a getirmek istiyorum. Ah, onlarınki nasıl bir uyumdur? Bahar yellerini yıllar önce başında döndürmüş, orta yaşa doğru ilerleyen biri olarak, dizi çiftine içim en son ne zaman aktı? Hesaplamakla uğraşamayacağım. Hepimizi bitirdiler. Şakasız bir şekilde beş ayrı arkadaş WhatsApp ve Instagram grup konuşmalarımıza sürekli bir şekilde CihAl videoları atıp duruyoruz. Hiçbirimiz de evli barklı, çoluklu çocuklu olmaktan utanmadan CihAl’e yürüyoruz. Bu başarıda Sinem Ünsal ile Ozan Akbaba’nın uyumu en büyük etken. İki ismi bir araya getiren kişiler bilmeden ne güzel sevaba girdiler? Gözümüzü gönlümüzü açtılar. İçimizi bahar bahçelerine çevirdiler.

Çoğu izleyen için aynı duygu yoğunlukları geçerlidir, diye düşünüyorum. Sekiz ay boyunca Sinem Ünal ile Ozan Akbaba birbirlerine öyle bir alıştılar ve uyum içinde oynamaya başladılar ki bu da CihAl’in ateşini daha çok harladı. İki dalağı düşük oyuncudan bu kadar ciddi konsantrasyon gerektiren sahneler nasıl çıkıyor, çözebilmiş değilim. Bence iki isim de büyücü. Biz ekran başında salya sümük ağlarken, onlar sahneleri kahkahalar eşliğinde çekiyor. Sinir bozucu değil de ne? Tabii bu işin latifesi. Muhabbetleri gittikçe artsın. Bu iş birbirine güvenden daha çok, çalışırken mutlu hissetmekten geçiyor. İster istemez huzurlu ve neşeli bir ortamda çalışmaları ekrana yansıyor. Allah nazarlardan sakınsın. Afiyetleri hep damaklarından eksilmesin. CihAl’ı anlatmaya nasıl ve nereden başlasam, karar veremiyorum. Aslında Cihan ve Alya’nın aşkını anlatmak bir paragrafa sığacak bir aşk değil. Ayrı bir yazı olarak değerlendirmek gerekiyor. Eski performansım olsa yapardım. Elimden geldiğince bu yazı içinde toparlamaya çalışacağım.



Yazının bu kısmında Alya ve Cihan aşkına ait ne kadar paralel varsa hepsi birbirine girecek. Söze Sadakat’ın Mine’ye karşı yenilgisi sonrasında Alya’ya: “Tamam, torunumu da al, git.” sözüyle başlıyorum. Yirmi sekiz bölüm boyunca Alya’nın tek mücadelesi oğlunu alıp gitmekti. Alya her sözünde Albora konağından, Midyat’tan, Mardin’den, Türkiye’den Kanada’ya gitmek istediğini dile getirdi. Bu uğurda çok çaba gösterdi. Yeri geldi evladından ayrı düştü, Cihan’ı vurduğu için tutuklandı, Sadakat tarafından tehdit edildi, o yetmedi Sadakat el arttırarak Alya’yı vurdu. Konaktan yaka paça atıldı da Alya yine pes etmedi.

Konak kapısını yıksa da ateşe verse de mücadelesinden vazgeçmedi. Tüm bu mücadeleleri sürdürürken en olmayacak bir aşka düştü. Yeri geldi nefret etti, yeri geldi affetmedi. Kader onu kördüğüm bir şekilde Cihan’a bağladı. Alya tüm bu çabayı biricik oğlu, Deniz için verdi. Tüm yaşadıklarını kabul etmiş, Mine’ye rağmen konakta kalmaya devam ederken hiç beklemediği ânda Sadakat, Alya’nın eline Deniz’in Kanada’ya gidiş biletini verdi. O ân anlıyoruz ki Sadakat bu yenilgiyi isteyerek kabul etmedi. Sadakat o gün ne Cihan’ın ne de Alya’nın konaktan gitmesini istemedi. Torununun can sağlığı açısından konaktan gitmesi o ân için çözüm gibi geldi. Alya, Sadakat’a karşı belki de ilk defa bu kadar şaşkındı. Sadakat’tan her hamleyi bekliyordu da bu karar, Alya’nın hassas ruhunda tamiri imkânsız bir yara açtı. Alya’nın konakta kendini çaresiz hissettiği çok fazla günleri oldu. Ama hiçbirinde bu kadar enkaz altında kalmamıştı. O ân Cihan’ın Alya’yı araması, ilişkilerinin seyri açısından ilahi bir güç oldu. Hamada’nın ölüm haberi, Ecmel’in katil olabilme ihtimali ve Mine’nin konakta olması Alya’nın elini kolunu iyice bağlamıştı.

Alya için tek çözüm konaktan gitmekti. En zoru da Cihan’a gitmek zorunda olduğunu söylemekti. Bu haberi Cihan’a telefonda vermesi kolaydı. Alya gözündeki yaşlarla beraber Anka kolyesinden güç alarak gitme haberini Cihan’a verdi. Gitmek için geldiği Mardin’den gitmek istemeyerek, gitmek zorunda olması Alya’nın sınavıydı. Cihan her ne pahasına olursa olsun oğlunu, Cihan’ı koruyacağına söz verirken, Alya’nın büyük bir çıkmaza girmesi aşklarını daha çok çıkmaza sokuyordu. Cihan, Alya’ya o kolyeyi boşuna almadı. Bunu Fikriye’nin konağa geldiği günlerde de Alya’ya itiraf etmişti. Alya, yaralı bir Kumru olduğunu düşünürken Anka olacağını bilmiyordu. Her düştüğünde pes etmeden ayağa kalkması, mücadelesi Cihan tarafından büyük bir hayranlıkla taçlandırıldı. Alya gücünü oğlu Deniz’den alıyor. Deniz’i kaybetmek Alya’nın da kaybolması, demek. 

Cihan, bu kararından Alya’yı vazgeçirebilmek için son kozunu kullandı: “Alya, gidersen seni affetmem.” diyerek Alya’yı durdurabileceğini zannetti. Hâlbuki Alya, Cihan’ı da tüm yaşadıklarını da çoktan affetmişti. Nefretinin yerini aşk alınca, veresiye defterindeki tüm affedilmemişlikler de silindi. Konaktan gitme zorundalığı o kadar sırtına yük olmuştu ki Cihan’ın onu affetmemesini dahi kabullendi. Çünkü Cihan, Alya için her şeyiyle kabuldü. Aylarca “Elini kana bulamanı istemiyorum.” dediği adam, kendi can sağlığı için gözlerinin önünde Halis’i öldürdü. Alya, bu adamı daha nasıl affetmesin? Daha geçen bölüm sevdiği adamın başka kadından olacak bebeğini kabullenmişti. Bir kadın için sevdiği adamın başka bir kadınla birlikte olması yenilir yutulur bir olay değildir. Üstelik Boran’ın hayaletinin aralarında olması yüzünden aşklarını doyasıya dile getirememişlerken; Mine’nin bebeğini ancak Alya gibi koca yürekli bir kadın kabul ederdi. 

Alya’nın uçsuz bucaksız yüreğine daha ne darbeler ekilecek, hiçbir fikrim yok. Ama Alya her defasında beni yine yıkamadanız, diye ayağa kalktıkça yüreğine daha büyük bir darbe konduruyorlar. Alya şimdiye kadar elinden gelen her şeyi yaptı. Cihan ile olan ilişkisinde bugün geldikleri noktaya cesareti sayesinde geldi. Alya her zaman kartlarını açık oynadı. İlişkilerine dair her adımı Alya attı. Bundan sonra sıra Cihan’da. Alya her türlü imkânsızlığa rağmen Cihan’a olan sevgisinden vazgeçmedi. Şimdi sevgisini kanıtlama sırası Cihan’a geçti.



Sezon boyunca Cihan’ı eleştirdiğimiz nokta annesine karşı her zaman sessiz kalıp, boyun eğmesiydi. Tamam, ana ve ata önemlidir. Güneydoğu kültüründe de ana baş tacıdır. Ama herkes yerini ve haddini bilmesi gerekiyor. Alya, Sadakat’a karşı her düştüğünde Cihan onu elinden tutup kaldırmadı. Gün oldu Cihan, annesinin yanında durdu. Kızı oradan oraya sürüklediler. Tüm bu yaşadıklarına rağmen Alya, Cihan’ı affetti. Zaten aşk affetmek değil midir? Cihan bu bölüme kadar hep duygularını mantığının önüne geçirmeyen bir adamdı. Son yaşadıkları olaylar neticesinde Cihan, aşkının sesine kulak verdi. Alya’nın gidecek olması Cihan’ın tüm dizginlerini koparmasına yetti. Alya, konaktan Mardin’e ayak bastığı ilk gün giydiği elbisesiyle çıktı. Elinde oğlu dışında hiçbir şeyi yoktu. Nasıl geldiyse aynı şekilde konaktan ve Mardin’den uzaklaşıyordu. Bu paraleli çok sevdim. İçinde büyük anlamlar içeren bir veda yaşandı. Bu defa konaktan gidişine kimse mâni olmadı. Alya’nın vedası Mine hariç konakta büyük hüzne gebe oldu. On üçüncü bölümün açılış sahnesini hatırlayalım. Cihan, Alya ve Deniz’i havaalanından konağa getirdikten sonra CihAl arasında geçen konuşma daha o zaman sezonun final sahnesine göz kırpıyordu. Aslında başka bir sezon finali sahnesi aramaya, kurmaya gerek yoktu. Gülizar Irmak, Cihan ile Alya’ya bu anlaşmayı yaptırırken sonun bu anlaşma üzerinden olacağını izleyiciye gösterilmişti. Orada Cihan, Alya’ya ne demişti? “Cihan, beni görmeseydi gidecek miydin?” Aynı şekilde Alya da “Deniz, seni görmeseydi gitmeme izin verecek miydin?” sorusunu yöneltmişti. Ben bu tartışmada tarafsız kalamam. Cihan’ın düşüncelerine katılıyorum. Alya’nın dili her ne kadar “Gidecektim.” dese bile gidemedi.

Deniz, Cihan’ı görmeseydi bile gitmeyecekti. Sınır kapısında aşkı ve oğlu arasında arafta kaldı. Keza Cihan da gitmelerine izin vermeyecekti. Her ne kadar “Gelseydin yanıma, biz gidiyoruz deseydin.” sözlerini ifade etse de Cihan ikisinin de ellerinden kaymasına izin vermezdi. Alya bahanelerin arkasına sığınarak Mardin’den gidememesinin asıl sebebini saklamaya çalıştı. Sebebi sadece Cihan’dan saklamadı. Cihan’dan daha çok kendisinden sakındı. Dili o zamanlar söyleyemese de sebebi belliydi.

Cihan’ın avuçlarının içinden çıkmak istemiyordu. Bunu anlamanın tek yolunu üzerinden aylar geçtikten sonra sezonun final sahnesinde izledik. Pasaportları ortada olacak. Alya yine gitmeye çalışacak. Her zamanki gibi Cihan da peşinden gelecek. Bu defa Cihan, Deniz’e gözükmeyecek. İşte o zaman kimin gittiği, kimin kaldığı belli olacaktı. Gelelim bugüne. Alya havaalanında uçuş çağrısının yapılmasını beklerken Cihan’la olan ilk anılarına dalıp gitti. Belki de o âna kadar bazı hislerinin farkında da değildi. Bir yandan da gözü hep Cihan’daydı. O gün dediği gibi Cihan, Alya’nın gidişini izlemeye gelecek miydi? Uzun bir bekleyişi oldu. Alya tam ümidini kesmişken Cihan geldi fakat sözünde durmadı. Deniz’den kendimi sakınacağım, dediği hâlde Alya’ya Deniz’i uyandırmasını istedi. Alya içi parça parça döküldüğü hâlde gitmeyi denedi. Artık aşklarına sahip çıkma sırası Cihan’daydı. Alya’nın Frankfurt’a gidip gitmeyeceğini Cihan’ın itirafı belirleyecekti. Alya’nın Kanada’ya gitmeyi Frankfurt üzerinden tercih etmesi de başka bir ironiydi. Burada Gülizar Irmak bilinçli olarak mı yazdı, emin değilim. Umarım Frankfurt’u Meryem’le bağdaştırmamıştır. Bağlasa da bu saatten sonra önemli değil. Cihan, Alya için dünyayı karşısına almaya razı. Alya’ya “Gitme.” dedikten sonra gerisinin önemli yok. Cihan’ın yüreği bu kadar dile gelmişken Alya’nın, onu bırakıp gitmemesi gerekiyor. Cihan haklı. Onların yaşamı hiçbir zaman gül bahçesi gibi olmadı. Bunu bilerek Cihan Alya’ya nasıl gül bahçesi vadetsin?

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER