Paraleller evrenine yolculuk: Uzak Şehir

Annelik, demişken en çok konuşmak istediğim konulardan biri de Alya’nın anneliği. Alya bize annelik nedir, onu gösterdi. Evet, Alya’nın Boran’dan başka ailesi olmadığını biliyorduk. Ama geçmişinin bu kadar karanlık ve acı dolu olabileceğini Fikriye’nin gelişiyle şahit olduk. Bazen aslını sandığımız olaylar nasıl da tersi çıkıyor? Fikriye de bunlardan biriydi. Dışarıya karşı yansıttığı ile yaşadıkları arasında uçurum varmış. Babası belli olmayan bir kız çocuğu olarak büyümeye çalışmak, Alya’nın geçmişinin ne kadar karanlık olduğunun göstergesiydi. Babası belli değil, annesi ise yaptığı iş dolayısı ile standartların dışında bir kadın. Alya yıllarını annesinden utanarak geçirmiş. Başına gelen o talihsiz olay, Alya’nın hayatını derinden değiştirmiş. Sonra hayatına Caroline kurtarıcı melek gibi girmiş. Ücret karşılığında Alya’yı evlat edinmiş. O güne kadar Alya’nın da hep bu şekilde bildiği gerçek, aslında hiç de sandığımız gibi olmadığını anne ve kızın hesaplaşmasında öğrendik. Fikriye, Alya’yı Caroline’e keyfe keder olsun, diye satmamış. Fikriye kendini kamufle edebilmek için yıllarca hafifmeşrep bir kadınmış gibi imaj yaratmış. Yüreğindeki hassasiyetin farkına ne yazık ki geç kalınarak varıldı. Yavrusunu olan ve olası diğer talihsiz olaylara karşı korumak istemiş. Bu sebeple hapis yatmış. Alya sırf bu gerçekle yaşamasın, diye varsın kızını para karşılığı sattı olarak bilsin. Çocukluğu ve genç kızlığını böyle geçen bir Kumru, yavrusunu bağrına basınca Anka kuşuna dönüştü. 

Alya, annesi ona her ne kadar anneliğini hissettirememiş olsa da Deniz’e muhteşem bir anne oldu. Evladı için canı verir, cümlesinin hayat bulmuş hâlini Alya’da görebiliyoruz. Kocasının ölümüne yanamadan Albora konağında evladıyla sınanmaya başladı. Evden yaka paça atıldı. Biricik Deniz’i ile Albora konağından kaçmak için Cihan’ı vurdu. Böylece hem gidememiş oldu hem de başına bir dizi olay geldi. En büyük kâbusu yavrusundan ayrı düşmekti. Yavrusu olmadan Alya nefes alamazdı. Alya’nın Deniz için bu dünyada yapmayacağı hiçbir şey yok. En son gözü döndü ve Albora kapısını yaktı. Uğur’dan Ecmel gerçeğini öğrendiğinde dünyası bir kez daha başına yıkıldı. Alya için en dip nokta orasıydı. Oğlunu Ecmel elinden alırsa bu kuş ne yapardı? Yine kaçmaya çalıştı. Kaza yaptı. O kaza ile birlikte Cihan ile arasındaki görünmez engellerden biri kalkmış oldu. Oğluyla sınanma acısı yetmedi. Aynı gün Fikriye konağa geldi. Bu kadın bir günde daha kaç kez yıkılacaktı? Ecmel ile nasıl başa çıkabileceğini kavrayamadan Fikriye ve geçmişin tozlu sayfaları tekrar önüne geldi. 

Artık her şey tam rayına girmişken bu defa başka bir acı ile yüzleşti. Yıllardır içinden atamadığı anne özlemi bir gölge gibi sonsuza kadar onunla gelecekti. Hiçbir özel günü atlamamaya çalışan Uzak Şehir hikâyesi bu defa en özel günde Alya’yı anne acısı ile sarstı. Cihan’ın, Alya’nın anneler gününü kutladığı güzel bir sahne yazılmasını ve o günü doyasıya yaşamalarını çok isterdim. Daha Cihan, Alya’ya mırra içme sözünü bile tutamamışken üzerine acıların en ağırını yüklediler. Gülizar Irmak, “Alyacığım bu acılar ve yükler sana yetmez.” diyerek sevdanın son vuruşunu yaptı. Bu defa her defasında kaçıp gitmek istediği konaktan istemeyerek ayrıldı. Her türlü acıya, eziyete, tehdide oğlu Deniz için katlandı. Ecmel’in Deniz’i alıp götürmesinden delice endişe ediyor. Her zaman kaçmaya çalıştığı konaktan gitmeyi istemeyerek uğurlandı. Bu defa kimse mâni olmadı, olamadı. Kaya bile Alya ile Cihan’ın gitmesine engel olamadı. Akıllarda hemen şu soru beliriyor: Cihan’ın tüm çabasına rağmen Alya Frankfurt’a gidecek mi? O kısmı nasıl tasarlayacaklarını merakla bekliyorum. Karşımıza iki seçenek çıkıyor; ya havaalanından Cihan’ın elini tutarak Mine’ye rağmen konağa dönecekler ya da Alya ve Deniz Frankfurt’a gitmiş gibi gösterecekler. Ben olsam ikinci seçeneğin olduğu bir bölüm hikâyesi yazardım. Cihan belli bir süre Alya ile Deniz’i Midyat’ta başka bir eve yerleştirecek. Ortam durulana kadar konak sakinleri ve Mine, Alya ile Cihan Deniz’in gittiğini zannedecek. Uzak Şehir evreninde her zaman benim düşündüğümün aksine doğru senaryo yöneliyor. Sanırım Gülizar Irmak ilk seçeneği gerçek kılar. Mine ve tehditlerine rağmen Alya ve Cihan konağın kapısından el ele bir şekilde giriş yaparlar. Burada ilk bölümün paralelini tasarlayacaklarını umuyorum. İlk bölümde Alya ve Deniz’in konağa attığı ilk adımlarda Deniz, Cihan’ın kucağında ve Alya da yanındaydı. Bu nedenle ilk bölüme göz kırparak benzer sekansı bir kez daha yaşatabilirler.

 

Yazının başında da belirtmiştim. Boran’ı öldüren Ecmel olabilir mi? Olur. Neden olmasın? Ecmel, Boran için her ne kadar en sevdiğim yeğenim dese bile hırsları uğuruna Boran’ın ölüm infazını vermiş olabilir. Cihan, Nare ile Şahin’in evlilik haberine pek bir şey demese de Alya ile peşlerinden giderken hayatlarını başka yöne çekecek birine denk geldiler. Boran ile Alya’nın kaza yaptığı gün Hamada’yı kanlı canlı tek gören kişi Alya’ydı. Kanada’ya Erol ile Kadir cenazeyi almaya gitmişti ama Hamada’yı gördüklerini düşünmüyorum. Alya’nın haricinde Hamada’yı gördüyse bir tek İzzet görmüştür. O nedenle “Hamada” diye hedef şaşırtarak Cihan’ı oyalanmış olabilirler. Nitekim çok geçmeden Hamada’nın infazını veren kişinin Ecmel olduğunu izledik. Bu gerçek bile Boran’ın katilinin Ecmel olduğunun göstergesi değil de ne? Demir’in söylemesine göre o gece içki sofrasında Halis, Nadim ve Ecmel vardı. Bermuda şeytan üçgeninden biri öldü, diğeri ağır yaralı ve ölmeye yakın. Geriye, hayatta ve sağ olarak Ecmel kaldı. Bir yandan da aklıma, Alya ile Cihan’ın nikahında Deniz’in Hasan Dayı Bey’e ve Halis’e dalgın bir şekilde bakması düşüyor. Bu da Boran’ın infaz habercilerine göz kırpan başka bir detay. Kameranın odak noktası boşuna Halis ile Hasan arasında gidip gelmedi. Birinin ne hikmetse yurt dışında işi vardı, diğeri de şehir dışındaydı. Yazının açılış cümlesinde dediğim gibi Albora evreninde hiçbir unsur tesadüf değil. O sahne boşluk doldurmak için konulan bir sahne değildi.

 

Söylemeyeyim, diye kendimi zor tuttum ama yine de söylemeden geçmeyeceğim. Bu paragrafı gülerek yazdığımı da atlamadan geçmek istemiyorum. Cihan’a bu sıcakta neden atlet giydirdiniz? Bir türlü anlamış değilim. Koca kış Ağamın içine içlik niyetine bile atlet giydirmemişlerken Mardin’in sıcaktan kızışmaya başladığı günlerde Cihan’ın içine atlet giymiş olması abesle iştigal etmek değil de ne! Mahremiyet için böyle bir önlem aldık, deseler onu da anlamam. Neden mi? Vücudunun çıplaklığından hoşlanmayan kişi buna en başında itiraz ederdi. Alya, Cihan’ı vurduktan sonra gayet mahremiyet gerektirmeyecek şekilde kurşunu çıkardı, yarasını dikti. Sonra o yaraya pansuman yaptı. Mine deseniz adamın çıplak göğsünde yattı. Birinin bu konu hakkında çıkıp mantığa sığan bir açıklama yapması gerekiyor. Zira gerçekten büründükleri hâl çok gülünç oluyor. Hadi bir sahne çektiler görmezden geliriz desek yine olmuyor. Bu defa korse bağlama sahnesinde de aynı siyah atlet burnumuzun dibine girdi. Bu kadar kısa bir süreçte hikâye muhafazakarlaştı, desem o da değil. Ağama bunu niye yaptınız? Allah rızası için biri çıkıp açıklayabilir mi? Vallahi kimse oyuncu mahremiyeti saçmalığına girmesin. İnanmam.

Yine de bölümü sezon finali standartları içinde zayıf buluyorum. CihAl’i öpüştürerek izleyicinin ağzına bir parmak bal çalmak için verdiler. Yirmi yedinci bölümün final sahnesi ile yirmi sekizinci bölümün final sahnesi yer değiştirmeliydi. Havaalanı sahnesi daha önceki sahnelerde de olabilirdi. Cihan, Alya ve Cihan’ı konağa getirirdi. O gece ilk defa karı koca olarak birlikte olurlardı. Hikâyenin de bu vuslata ihtiyacı vardı. Ertesi sabah Nare ve Şahin yine nikah için hazırlansınlar. Hatta Alya, Cihan’ı yalnız bırakmamak adına Cihan ile birlikte arabaya binmeliydi. Alya’nın Hamada’yı gördüğüne kadar olan sahneler olduğu gibi durabilirdi. Finalde Hamada infaz edilirken Cihan’ın arabasına da kurşun isabet etmeli, aracın içinde Alya da olmalıydı. Hamada’nın infaz edildiği, Cihan ve Alya’nın yaralandığı bir final sahnesi daha çok ses getirebilirdi. Açıkçası benim final sahnesi tasarımım bu şekilde olurdu. Finalin böyle olması bana daha gerçekçi gelirdi. Yeni sezonu izlemeyi teşvik etmek adına ucu açık sorularla karşı karşıya kalabilirdik.

Bana kalsa yazdıkça yazarım. Uzak Şehir deyince parmaklarım kendiliğinden aktı. Çoğu işi yazarken bu kadar kolay bir şekilde kelimelerin, cümlelerin parmaklarımın arasından aktığı olmamıştı. Bu da benim kariyerimde ilk sayılabilecek durumlardan biri oldu. Yazarlık serüvenimde ilk defa bu kadar uzun bir bölüm yorumu yazıyorum. Sıkılmadan okuyup bu satırlara kadar gelen herkese teşekkür ederim. Kıymetli vaktinizden bir parça çaldım. Uzak Şehir’de yer yer eleştirdiğim konular olsa da bilerek veya isteyerek kimseyi kırmak gibi gayem olmadı. Ekip içinde bu yazıyı okuyanlar olursa yazdığım küçük pürüzleri anlayışla karşılayacaklarını düşünüyorum. Ekipteki herkesin gönlüne sağlık. Yaptıkları az emek verilen bir iş değil. Zaman zaman iniş ve çıkışlar olsa da tertemiz bir sezonu arkalarında bıraktılar. Duyumladığım kadarıyla ekip olarak sezon erken giriş yapacaklarmış. Bizleri kendilerine fazla hasret bırakmadan geri döneceklerine memnun oldum. Herkesin bolca dinleneceği bir yaz dilerim.
 
Mortis
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER