"Belaya hazır mısınız? Ya çifte belaya?"
Muhteşem İkili tanıtımları ekranlarda dönmeye
başladığından bu yana, dizi için yazacağım ilk yazıya bu başlığı koymayı
kuruyordum kafamda, aklımda Pokemon'un meşhur kötüleri Roket Takımı'nın
unutulmaz replikleriyle. Elbette, daha diziyi izlemeden karar vermiştim yazmaya,
çünkü İbrahim Çelikkol var, severiz malumunuz. Fakat ilk bölümden bu yana, kendi
kendime bile yanıtlayamadığım sorularım da var.
Son birkaç yılda
Kanal D'nin tanıtımını en iyi yaptığı dizi oldu Muhteşem
İkili. Ve hatta sosyal medya hesaplarının da en aktif kullanıldığı dizi
olmakta... Peki ama bol takipçili oyuncuları, albenili kadrosuyla, iyi
tanıtımlarla ve sosyal medyadaki yüksek görünürlüğüne ve etkileşimine rağmen bu
dizi neden izlenmiyor? Benim vereceğim kısa yanıt: Hikâyenin ayaklarının yere
sağlam basmıyor oluşu. Uzun yanıt ilerleyen satır ve sayfalarda...^^
Kafamda sorular var
demiştim, ilki şu: Bu dizide İbrahim Çelikkol oynamıyor olsaydı ben hâlâ bu
diziyi izliyor olur muydum? Muhtemelen hayır! Oldukça yoğun ve yorucu bir
dönemdeyim ve bunun sonucu olarak hayatım boyunca hiç kalmadığım kadar uzak
kaldım televizyondan. Haftada yalnızca bir ya da iki akşam televizyonu
açıyorum, bu nedenle de bu sezon izleyeceğim işleri çok dikkatli seçmeye
çalıştım. (Şu an vakit ayıramadığım ama işlerimi toparladıktan sonra izlemek
istediğim başka diziler var elbette, ama yayında izleyeceğim diziyi seçmekten
söz ediyorum şu anda.)
Muhteşem İkili'nin
yarattığı beklentinin yüksekliği yalnızca İbrahim Çelikkol'dan
kaynaklanmıyordu; aksiyon-komedi türünde olması da bir başka çekici yanıydı.
Zira hem Çelikkol için denenmemiş bir roldü, hem de Türkiye'de iyi örneği çok
az olan bir türdü. Yapılan denemeler aksiyonu komediye kurban edenler, komediyi
aksiyona kurban edenler ve ikisinden de cayıp dramı seçenler olarak karıştılar
tarihe.
Nitekim Muhtemel
İkili'de de türün başarılı bir örneği verilemedi, verilemiyor. Şimdi elimizde,
aksiyonu zayıf, dram kanadı güçlü (ama çok şükür ki bunun üstüne gitmiyorlar -
ekranlarda drama doymuş olmamız bir yana, Barca'nın da MKC'nin de hikâyesinde dram
türünde tüketilmemiş bir tema yok), romantizmi sorunlu, yalnızca komedisi iyi
işlenen bir dizi var.
Bir aksiyon-komedide
aksiyon yoksa, yüksek olasılıkla hikâye de yoktur. Sorun şu ki bu hikâyenin
kötüsü ya da kötüleri iyi kurulamadı ve bu nedenle hikâyenin lokomotifi eksik.
Demiray'ın derdi Barca ve MKC tarafından dışlanmak mı, Sadri Hoca tarafından diğerlerinden
daha az sevilmek mi, okuldan atılmış olmak mı, Ahsen mi yoksa illegal işlerine
Emniyet'in çomak sokmuş olması mıydı hiç anlayamadım. Hikâye bize, "little
little, into the middle" demeye çalıştı, ama tabii ki olmadı. Bir aksiyon
hikâyesi, kötü karakterinin sağlamlığı kadar sağlamdır, desem yanlış olmaz
sanırım. Çünkü hikâyenin iyileri, o kötülükle sınanmalıdırlar. Kendisini
sevmeye başlamıştım ama Demiray, muhteşem ikilimiz için yeterinde iyi bir kötü
değildi, hikâyeyi taşıyamadı. Bir sonraki kötü, Fişek Ekrem de ona keza.
Tango ve Cash
hikâyesinden bir Muhteşem İkili ya da Çifte Bela (dizinin uluslararası ismi
"Double Trouble") çıkarma fikrinde bence sorun yok. Ama bu iki nevi
şahsına münhasır karakteri tek tabanca takılmaktan kurtarıp birbirine
yaklaştıracak, onları muhteşem bir ikili yapacak o ortak düşmanı yazamadığınız
zaman bu adamlar her ne kadar muhteşem olsalar da gerçek bir ikili olamıyorlar.
Sonuçta kalemi tutan ele de onları düşmanlıkla değil, duygudaşlıkla
birleştirmek kalıyor.
Benim esasen buna da
ciddi bir itirazım yok, sağlam bir kötüye karşı omuz omuza mücadele etmelerini
tercih ederdim ama başka türlü bir araya gelmelerine lafım yok, yeter ki ortada
bir hikâye olsun. Bana koşulların zorlaması gibi geliyor bu kötü adam değişiklikleri
falan, zira bizim tanıtımlarda görüp merakla beklediğimiz sahneler de vardı,
kayıplara karışan. 'Muhteşem İkili'nin yüksek bir binadan tepe üstü
sarkıtıldığı hani, bildiniz mi?
Öte yandan, büyük
büyük olayları değil, gündelik, küçük hikâyeleri anlatma arzusunu da
anlayabilirim. Ama onu yapmak için hikâyenin adını Muhteşem İkili koymamakla,
karakterleri şehrin en güçlü, en yenilmez adamları olarak kurgulamamakla
başlamak gerekiyor işe, bence.
Baştaki soruya şu an
bulunduğumuz noktadan cevap verirsem: Biz belaya hazırız ama bela bize hazır
mı, pek sanmıyorum.
Yazı devam ediyor..