Bu arada
Sinan, Nil vasıtasıyla uğruna terk edildiği adamın kim olduğunu öğrenmişti
sonunda. Ses kaydı sadece Hazan’ın Yağız’a aşkını açıklıyordu. Yağız’ın
tarafında bir şey olduğuna ihtimal dahi vermemişti Sinan. Ancak yine bir
yetişkin gibi yüzleşmekten korkup, Hazan’ın kapısına kadar geldiği halde
vazgeçip, her zamankinden daha çok saçmalayacağı bir maceraya yelken açacaktı.
"İyi yolculuklar Hazan."
Hazır olun, 725468 bölüm bu kıyafetlerle dolaşacaklar.
"Bizden başka kimseye zararı olmayacak tek bir saate, var mısın?"
Varım diyor. ^.^
"Yanımda yürüyordun Milena. Düşünsene, yanımda yürümüştün..." Franz Kafka
Yağız hayatında ilk defa, tek bir gün kendisi olmak, Sinan’ın abisi (ağabeyi
yazamıyorum, tuhaf geliyor) değil Yağız olmak istemiş ve babasına pek güzel
patlamıştı. Hazan’a iyi yolculuklar dilemişti ama yine de son kez yanında olmak
için peşinden gitmişti. Bu sefer oraya neden gittiğini biliyordu. Ön izlemede
verilen bu sahneyi işten eve gelirken serviste izleyip Yağız “Var mısın?”
dediğinde gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum. Sadece bir saat tüm ön
yargılardan, çizilmiş tüm sınırlardan uzak, mutlu olmak istemişlerdi. Hayat çok
adaletsizdi.
Hazan mutlu olduğu için mutlu olan minnoş Yağız (Şöyle güzel gülen bir insan evladının yüzünü güldürmeyenler utansın.)
Şu adam dururken Sinan'la vakit kaybeden kafama tüküreyim bakışı
Maria da kadrajda, tablo tamamlandı.
Hayat
Yağız-Hazan hikâyesinin akıbeti için FHK izleyenlere iyice adaletsizdi. Bütün
sahneleri yine önceden verilmişti. Yine bölümde her yer Sinan, Sinan ve Sinan’dı.
En son dizi karakterleriyle konuşan teyzeler gibi, “Lisede biraz Fizik dersi dinleseydin,
o arabadan çıkmayı becerirdin gerizekalı!” diye bağırdığımı hatırlıyorum.
Sonrasında tansiyonum düştü, bayılmışım. Ayıldığımda Sinan kanlar içinde
sahilde yatarken Yağız’la Hazan, sanki İstanbul’da yaşamıyormuş ve uçak bir
saat sonra kalkmayacakmış gibi anasının nikahında yeşillik bir yere
gelmişlerdi. Yağız Hazan’a giderayak son güzelliğini yapıyor, babasıyla
yapamadığı pikniği birlikte yapabilmeleri için her şeyi düşünüyordu. Tabii biz
o hazırlıkları nasıl yaptığını, Hazan’ın mahalledeki eski evinde olduğunu nasıl
öğrendiğini filan izleyemiyorduk, çünkü neden izleyelimdi? Onun yerine kısacık
piknik görüntüleri arasına sıkıştırılmış Sinan’ın arabasının denizden çıkarılma
görüntüsü (yapım araba parçalayıp masraf etmiş, öyle ki yaralıdan önce arabaya
müdahale edildi sjakjdad) filan izliyorduk ki biz de vicdan azabı duyalım. Vay
namussuzlar, Sinan hiç de embesil olmayan bir şekilde kendi kendini öldüremedi
ve siz burda sofra bezi serip soğuk-nemli çimin üstüne oturarak marşmelov filan
yiyorsunuz ha? Bir de üzerine bulutları izlemek? Ahlaksızlığın bu kadarına pes.

Kadeh tutmayı sizden öğrenecek değiliz. ^.^
Saati unutmasınlar diye alarm kurmuştu. :/
Neyse
ciddiyete dönersem, hiçbir şey Yağız’ın hemen orda bulup Hazan’a verdiği
papatyalarla yaptığı ilân-ı aşkın güzelliğini bozamazdı. Adam birkaç dal
alelade papatyaya ne mânâlar sığdırdı. Klişe milişe, romantiğiz ezelden, baya
etkilendik.
<3
" - Onu yaşatacak mısın Hazan?
- Yaşatacağım Yağız."
Bir de
inanmazsınız, dizinin kendi müzikleri (ki çok başarılı buluyorum gerçekten, Alp
Yenier’e tebrik ve teşekkürler) dışında bir müzikaltı sahnesi için çalınan ikinci
şarkı da YağHaz’a nasip olmuştu: Biliyorsun.
Kostümlerden
kısan Avşar Yapım araba dışında telife de bütçe ayırabilmişti demek. Hadi yine
iyiydiniz köftehorlar. Fakat bu şarkının daha evvel başka dizilerimizde de
kullanıldığına şahit olmuş olsam da, sözlerinin bu kadar cuk oturduğu başka bir
sahne izlememiştim sanırım. Hazan’ın son bir kez Yağız’dan adım bekleyen
gözlerine karşılık Yağız’ın kırılgan bir çocuk gibi “Git artık.” deyişi pek hoş
değil miydi? Bu sahne de ön izlemede verildiği için, üstüne bir de yine yeni
yeniden hasıl olan aldatılmışlık hissinin etkisiyle bölüm sonrası hak ettiği
tık sayısına ulaşamayan bu videoyu şuraya bırakmak istiyorum. İzleyin anacım: