Fazilet Hanım ve Kızları: O zaman bize inanacak yeni bir şey lazım…

O zaman bize inanacak yeni bir şey lazım…
İz bırakanlar unutulmaz
Hatırlarsanız bir önceki yazımız ilk ve tek YağHaz öpüşmesinin geldiği 41. bölümden sonra yazılmıştı ve yolun hâlâ zor ve uzun olduğunu düşünmemize rağmen hikâyenin tekrar rayına sokulması adına umutluyduk. Saflık işte n’aparsın. Once a naïve always a naïve.


She loves you, yeah yeah yeah

Seviyorum kahretsin seviyorum elimde değil çok seviyorum ah neden

Jeneriği öpüşmenin devamında hemen girmediler de büyüsü bozulmadı diye teknik ekibe sevgiler sunan naif güruh olarak Sinan’ın o duygu denizinin de içine turp sıkmasıyla bir sonraki bölümde daha dakika bir gol bir çakılıvermiştik. Yağız aylardır sessizce, kendi kendine, uzaktan uzağa yaşadığı, kocaman kalbinde sakince büyüttüğü, kimseler bilmesin diye mücadele üstüne mücadele verdiği ancak saklamayı başaramadığı aşkının karşılığı olduğunu böylece öğrendiğinde sevinemedi bile. Hazan da Yağız’ın sadece ölmüş annesiyle paylaşabildiği büyük aşkının sahibinin kendisi olduğunu anlayıp mutlu olamadı olması gerektiği gibi. 

Kadına şiddete hayır! 

Üstelik ikisi de büyük suçluluk duyuyordu. Yağız Sinan’la Hazan’ın birlikte mutlu olduğu anları gözünün önüne getirip öpüşmelerini unutmaya çalışırken, Hazan bir de Sinan’ın sözlü tacizine uğruyordu. Kim bilir Yağız yetişmese belki Sinan’ın sinirle duvarlara vurduğu eli gerçekten Hazan’a bir tokat olarak bile inebilirdi.


Elveda plaza manzarası

Birbirlerinden kaçan aşıklar kendilerini lanetli yalıda bulacaklardı. Bu arada Farah’ın da Sinan’dan aşağı kalır yanı yoktu yani ikisinin de üstüne gitmekte. Evet bu kadar çaresizdi Yağız Farah, beğenemedin mi? Şahsen ben de beğenemedim. Niye gül gibi evini bırakıp gitmek zorundaydı ki? O yalı Yağız’a hiçbir zaman iyi gelmemişti.


Aramızda Sinan var kaçışı


Yağız ve Hazan ile Nihilizm Sohbetleri: Anlamsız İlk Öpüşler ve Anlık Hiçler Üzerine

Kadın gitti. Ve adam öldü. Öldühttp


Meanwhile, Sinan was busy being Sinan


Elli bölüm boyunca sinirlerimi en çok tepeme sıçratan fotoğraf olabilir.

Aynı bölüm içinde arkasından seslendiğinde kendisini beklediği için Hazan’a teşekkür eden efendi Yağız’la yine bir ergen gibi sorunlarla yüzleşemeyip kendini alkole veren serseri Sinan’ın karşılaştırmalı özetini izliyorduk. Yağız’ın Sinan’ın terk edilmekle ilgili çemkirmelerini düşünüp Hazan’a sahilde gözlerini kaçırarak sıraladığı yalanlar bu nedenle iyice can sıkıcı hale geliyordu bizler için. Sinan sevdiği kadını kaybettiği için öfkeli ve yıkılmış değildi zira, bir kadın onu terk edebildiği için dengesi şaşmıştı, kendisi yerine tercih edilen adamı soruyordu ısrarla, kim ondan daha tercih edilesi olabilirdi ki Tanrı aşkına? Tabii ilk öpüşme hatırlatmasıyla kendisiyle birlikte Hazan’ın canını yakmayı da ihmal etmiyordu Yağız. Tuhaf bir şekilde lezzetli bir sahneydi yine de. Sanki tüm o Sinan-Hazan saçmalığının minik bir günah çıkarmasıydı bir yandan. Arkadan seyreden keltoş Hazım Bizimkiler’deki Sabri Bey gibi gıcıktı. Sonrasında Yağız’la yaptığı konuşma daha gıcıktı. Sinan’ın götünü toplamak için kendi acısını unutmak zorunda kalıp kendini emniyet merkezi koridorlarında bulan Yağız seyretmek ise gıcıklıkta zirveydi.


"...Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyen ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken (İyi uykular diliyorum!) seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim, neden değilim?" Franz Kafka


"Suçlamasın, o kendini suçlamasın."


"Sizin bir vedanız bile olmasın mı?"

Oysa adam her şeyden vazgeçmiş, yalnızca biraz huzur arıyordu. Tabii ki kitaplara sığınmasını bile çok gördüler. Halbuki Yağız Milena’ya Mektuplar’ı okurken Hazan’ın Yağız’a mektup yazması bölümdeki en güzel şeydi. Evet bu defa çareyi gitmekte bulan Hazan’dı. Yağız’ın sahilde söylediklerine inanmamıştı bittabi. Kirli dediği sevgisinin karşılıklı olduğunu biliyordu ve artık her şey daha zordu. Yağız’ın Sinan’ı yok sayıp kendileri için harekete geçmeyeceğini de biliyordu, ama yine de o meşhur koridor konuşmalarının sonuncusunda Yağız’ın gözlerinde çaresizce ufak bir umut ışığı aramadan da duramamıştı. Fakat umut yoktu, irade vardı.


Biz galiba anlamsız şeyleri seviyoruz. GALİBA.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER