Sefer ile Sema Meselesi: Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var..

Böyle mi olacaktı?
Eh hiçbir mevzunun bir iki bölümden fazla sündürülmesine alışkın olmayan Poyraz Karayel izleyicileri olarak, bu olumsuz gibi görünen durum belki her şeyin açığa çıkması için bir şans gibi gelmişti bize. Yani biz öyle ummuştuk. Nasılsa Sefer bir şekilde Mete’yi öttürür ve Sema’yı anlardı, değil mi? Değil. Sema’nın kapısına dayanan Sefer sinirli de olsa sadece konuşmaya çalışıyordu ki, Sema iyice coşup üşenmeden kalktı silah filan bulup Sefer’in eline tutuşturdu. Üstüne Mete’nin tüm ikâzlarına rağmen kafası yerinde olmayan Sefer’e “Erkeksen çek tetiği!” gibi raconsal, delikanlısal laflar etti. E tabii sahnede bir silah gördüyse bir şekilde patlamalıydı. Neyse ki Zülfikâr zamanında yetişti de herhangi birisinin üstünde patlamadı.









Şimdi bu tarz hareketler benim tabii ki hoşuma gitmemişti fakat ikilinin birbirlerinden uzaklaştırılırken karşılıklı attıkları çaresiz bakışlar bana bu yazının da başlığına ilham olan “severek ayrılmak” temalı Attila İlhan şiirini ve  "Ben bize âşık oldum."  diyen “isyan, öfke ve sitem” temalı bir Yeni Türkü eserini (okurken dinleyiniz) hatırlattı ister istemez. Böyle güzel şeyler hatırlatan bakışlar, elbet güzel bakışlardır.


Ayrılık Sevdaya Dahil

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın 
En görkemli saatinde yıldız alacasının 
Gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder 
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın 

Rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları 
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan 
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum 
Her yerinde vücudumun ağır yanık sızıları 
Bir yerlere yıldırım düşüyorum 
Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan 

Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu 
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş 
Tedirgin gülümser 
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var 
Çünkü ayrılık da sevdâya dahil 
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili 
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar 
Her an ötekisiyle birlikte 
Her şey onunla ilgili 

Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar 
Gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu 
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte 
Yansımalar tutmuş bütün sâhili 
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var 
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil 
Çünkü ayrılık da sevdâya dahil 
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili 


Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız 
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız 
Hiç yanılmamışız 
Her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi tuz parça kırılsak da 
Hâlâ içimizde o yanardağ ağzı 
Hâlâ kıpkızıl gülümseyen 
-sanki ateşten bir tebessüm- 
Zehir zemberek aşkımız

                                                       Attila İlhan

 



Sefer Zülfikâr’la yeni ikâmetgahı olan yetimhanenin yolunu tutarken Mete de Sema’yı mantığa davet etmeye çalışıyor fakat başaramıyordu. Zaten Zülfikâr da Sefer’in şüphesinin yersiz olduğunu kabul ettirmekte başarısızdı. Binbir ısrarla Baba’yla görüşmek üzere eve götürmeyi başarmıştı sadece.

Pek yakın ama çok uzak

Lakin Baba çifti teskin etmekte hem başarısız hem de umursamazdı. Adeta yangına körükle gitmişti. Sefer ise ilk kez Baba’ya karşı çıkacak derecede yaralı ve kızgındı. Resmen gemileri yakmıştı.


"Sema seviyor seni."


"İnsan daha kötü nasıl yaralanır Sema?"

Dafne’nin tüm dil dökmelerine rağmen Sema - Mete düşüncesini kafasından atamıyor, içtikçe sapıtıyordu. Tek tesellimiz Sema’nın çeşitli vesilelerle kıskançlık yaptığı zamanları hatırlaması olmuştu. Sema bu kez de tek sırdaşı Mete’nin yanında unutkanlık yaşıyor, Mete ise Sefer’e yaptığının acımasızlığını Sema’ya hatırlatıp vicdanını acıtıyordu.


"Yoo, Sefer pek unutacak gibi değil."

Öyle ya da böyle, Sema unutuyordu da Sefer unutacak gibi değildi sahiden. Bölüm başındaki umutlarımız bölüm sonunda eline silahı alan Sefer’i Sema’nın evine gizlice girerken görünce korkuya dönüşüyordu. Fakat Sefer bizim bile unutmuş gibi durduğumuz aşkının büyüklüğünü tekrar suratımıza vuruyor, utandırıyordu bizi aklımıza gelenler için. Ona dokunamamak çaresizliğini yaşayıp, yastığa düşen tek saç telinde onun kokusunu aramakla yetiniyordu. Bunca zamandır ilmek ilmek örülen “Sefer gibi sevmek” kavramını hafife almamalıydık galiba.






Çıta yüksekliği ölçülemiyor.



Fakat en önemlisi, Sefer Sema’nın odasındaki “Sefer köşesi”ni fark etmişti. Eşek değilse bir şeyler çakozlamalıydı artık değil mi?

Yazı devam ediyor..

 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER