Benim Adım Gültepe
seti artık İzmir’de değildi, ekip beş-altı gün çalışıp İstanbul'a dönmüştü ama demin de söylediğim gibi hikayenin en önemli başkahramanı buradaydı. Onunla tanışmak bir otobüs numarasını öğrenmeye bakardı: 45 numaralı Gültepe-Konak otobüsü. Herkesten gelen ısrarlı 'Aman yalnız gitme!' uyarılarını dikkate alarak önce bu tanışmaya eşlik edecek ekibi toplamaya başladım. Bu esnada kime ‘Gültepe’ye gideceğim’ dediysem, "Gültepe neredeydi?" cevabını almaya da devam ettim. En azından Gültepe'yi bilmeyen sadece Tabakoğlu Ailesi değilmiş diyerek, rahatladım.
Sonunda ekibi topladım. Gülümser gibi önce Konak Meydanı'ndaki Saat Kulesi'nin önünde durup denize baktık, martılara simit attık, arada dalgalar delirdi kıyıyı dövdü biz de ıslandık demek isterdim ama, Gülümser’in
durduğu yerde deniz ile aramızda altı şeritli otoyol var. Kıyı dolgusu saat
kulesi ile körfezi ayıralı hayli zaman oldu. Bu durumu fotoğraflayarak dönemin büyüdünü bozmaya gönlüm elvermedi.
Meydan'dan otobüs durağa kadar yürüdük. 45 numaralı otobüsü beklemeye
başladık. On beş dakika kadar sonra otobüs geldi. Basmane Garı’nın
sağından devam edip, Gültepe’ye doğru çıkmaya başladı. Kimselerin bilmiyor olması sizi yanıltmasın, öyle şehir merkezinden fersah fersah uzak değil Gültepe, burnumuzun dibinde..