Beni tanıyanlar toplu taşıma ve ulaşım konusundaki takıntımı bilirler. Bir nevi
aşk nefret ilişkisidir aramızdaki ama halen İzmir’de yaşayan ya da bir dönem yaşamış herkesin bildiği şey, belediye
otobüslerinin hayatımızda ne kadar çok yer kapladığıdır. Yaşadığımız semtler
bir belediye otobüsü numarası olarak kafalarda imgelenir, günlük programlar
belediye otobüsünün saatlerine göre yapılır. Özetle sizin oralarda konu nasıldır bilmem ama biz İzmirliler için toplu taşımanın önemi büyüktür.
Az sonra güneş de doğacak ve soförler çıplak gerçekle bir kere daha yüzleşecekler.
Benim Adım Gültepe, yine bir Gültepe'li olan senaryo yazarı Vural Yaşaroğlu sayesinde
tüm bu şehir hayatı kodlarını çözerek karşımıza çıktı. Gültepe’nin ulaşım sorunu ile,
ilk bölümün ilk sahnesinden bizi
televizyon karşısından, yaşadığımız hayatın içine sokuverdi.
Ama bu sadece bir
yüzüydü sahnenin... Aslında Seyfi, Fevzi ve Gülali de sadece seslerini
duyurmak istiyorlardı, bizim gibi.. 80’lerde sosyal medya olmadığından
çözümü duvar boyasında bulmuşlardı. Samimiydiler. Ellerinde öfkeleri dışında kalan tutundukları tek şey bu samimiyetti zaten.
Bölüm ilerledikçe diğer semt
sakinlerini de yavaş yavaş tanıdık. Haftalar boyu izleyeceğimiz hikayelerin sahiplerini tanıdık ama dizi fragmandan itibaren verdiği sözünün arkasında duruyordu. Pek çok
karakter vardı ama, bizzat Gültepe bu hikayenin kahramanlarından biri olmayı sürdürüyordu hem de en başrolünden!