Bir Sana Bir de Bana | Baba Zula
Bulutların üstünden bıraktım ben kendimi
Sonunu düşünmeden duygular sarınca beni
Gizlice tuttum elini yüzüne baktım usulca
Gözlerin fısıldadı ah mutluluğu yavaşça
Çiçeklerin kokusu, dalgaların şarkısı
Rüzgarın fısıltısı bir sana bir de bana
Kısacık zamanda ne çok şey yaşadılar; kızdılar, üzüldüler, âşık oldular, savruldular derken nihayet kendilerini bir deniz kıyısına vurmuş halde buldular. Dalgalar şarkılarını söylüyor usulca. Ömer, kalbindeki hislerin verdiği coşkuyla kendini bulutların üstünden bırakmakta hiçbir sakınca görmüyor. Üstelik yanına Defne’yi de davet ediyor. Düşmemeyi, hiç yara almamayı veya canlarının acımayacağını da vaat etmiyor ki. Aksine “Yaralanacaksak da beraber yaralanalım, birbirimizin yara bandı da oluruz.” diyor. Aşkı uğruna bir adım atmak konusunda son derece çekimserdi Ömer o ana kadar. Hep bir temkinle, hep kendi buzdan şatosunda yaşamıştı. Şimdi ilk defa o kapıyı aralayıp dışarıya göz atmak istiyor. Belki de hayatında sonunu düşünmeden, ölçüp biçmeden attığı ilk adım. Defne’nin ellerini tutunca, gözlerindeki pırıltıyı görünce emin oluyor bunun adının aşk olduğuna, mutluluğu avuçlarında tuttuğuna. Defne ise aşk kadar narin, en az onun kadar kırılgan; tıpkı porselen bir bebek gibi. Kalbinden geçen Ömer’i kimsenin duymadığını sanırken avaz avaz haykırdığının farkına bile varmamış. Halbuki Ömer, Defne’nin dudaklarından ‘bey’siz dökülen adını o kadar çok sevmiş ki, daha yüksek sesle, defalarca söylesin istiyor. Çünkü o artık emin!