Uyarlama dizilere ön yargıyla yaklaşmam. Aksine o yolculuğu çok severim. Öte yandan yerelleşirken değişen, kimi zaman gelişen çoğu zamansa geriye düşen aşk ilişkileri; belki de uyarlama dizilerimizin en büyük dezavantajı. Söz konusu geriye düşmek olduğunda, toplumsal normlar senaryoyu büyük ölçüde etkilese de bunun tek sebebinin toplumun ilişkilere bakış açısı olduğunu söylemek de doğru değil.
Call My Agent’ın uyarlanacağını duyduğumda Andrea Martel’i Andrea Martel olarak görmeyi beklemiyordum elbet. İyi çevrilmiş her hikayeye kapılarımı açmıştım.
Andrea Martel; Call My Agent evrenindeki en sevdiğim karakter. İşkolik, zeki, cazibeli, güçlü, dimdik ayakta duran bir kadın. İçinde kalanlar, tereddütleri, hayalleri, her şey gerçek ve seyredilesi. Diğer tarafta Feris var. Tek başınayken mükemmel bir kadın, Andrea kadar izlenesi. Canan Ergüder; inanılmaz bir enerjiye sahip, cazibeli bir kadın. Bu noktadan bakınca iki karakter arasında zerre fark yok.
Gel zaman git zaman, işin içine aşk giriyor. Feris bir erkeğe aşık olmak zorunda, aksini beklemiyorum zaten. Ama istiyorum ki en az Andrea kadar güzel bir ilişki yaşasın. Nejat’ı değil de başkasını göreyim yanında. Heyecanlanayım.
Heyecanlamıyorum ama kabulleniyorum. Belki bu bir geçiş aşaması olacaktır, farklı bir yerden yürüyecektir hikaye. Hicham’ı beklemeye başlıyorum. Umut hep baki; Feris, hayallerimdeki karakter olacak! Olmuyor…
Call My Agent, çok karakterli bir iş olsa da bence temel olarak iki hikayenin üzerinde yükseliyor. Madem Feris’ten umut yok, Dicle ve Kıraç arasındaki iletişime odaklanayım diyorum. Dicle - Barış - Beren üçgeni ve Mayda’nın varlığı arasında sıkışıp kalıyorum bu kez de.
Dicle ve Kıraç’ın baba-kız olabilme ihtimalini izlemekten daha çok, Mayda’nın Dicle’ye olan nefretini izlediğimiz için ne Kıraç’ın geçmişe dair bakış açısını, ne de Dicle’nin yoksunluklarını görebiliyorum. Orijinalinde erkek olan kardeşin Beren’e dönüşmesi, Dicle’ye bir aşk yazmak için Barış’ın ortaya çıkışı ve iki kardeş arasındaki ilişkinin sadece aşk üçgeniyle kurulabileceğinin düşünülmesi de hikayeyi farklı bir noktaya çekiyor tabii. Dicle’yi o üçgenden çekip almak istiyorum. Ben bunu isterkense Dicle’nin farklı bir üçgene doğru sürüklendiğini görüyorum.
Beren, Mayda, Barış, Dicle’nin ev arkadaşı, Barış’ın abisi derken hikaye benim beklediğimden farklı bir yöne evriliyor. Bana aradığım keyfi vermiyor, reytingler tatsızlaşıyor, gün değişikliği çare görülüyor.
Belki de Menajerimi Ara, bir ‘marketing başarısı’ olabilecekken ‘marketing hayal kırıklığı’ oluyor.
Yazı devam ediyor...