Kendi hikayesini anlatırken ünlü isimleri konuk eden Call My Agent, doğal bir akış kurmuştu kendine. Sanki bir mimarın yeni projesinin çizimini izliyormuş gibi hissetmem bundandı belki de. Menajerimi Ara ise bir noktadan sonra “Acaba bu hafta hangi ünlü isim konuk olacak?” sorusunu sordurmaya başladı. Bunu ilk Çağatay Ulusoy’un konuk olduğu bölümde hissettim.
Konuklar hikayenin önüne geçmeye ve hatta inandırıcı olmamaya başladı. Şöyle bir konukları düşünüyorum da hikayeye Tuba Büyüküstün’den daha iyi entegre edilen bir karakter olmadı sanırım. Burçin Terzioğlu’nun bölüm sonundaki sahnesi nefisti, gözlerim dolarak izledim. Ama Terzioğlu’nun tasarıma meraklı olduğunu bilmezdim, sahneye inanamadım. Şükran Ovalı’nın canlandırdığı hikayeyi orijinalinde çok sevmiştim ama bizdeki versiyon o kadar yapmacıktı ki, yoruldum.
Son olarak değinmek istediğim şey ise ürün yerleştirmeleri. Son bölümün merkezinde bir telefon meselesi, oyuncuların ellerinde ise Samsung cep telefonları vardı. Sponsorluk söz konusu olunca, markanın yüceltileceği bir hikaye örgüsü bekliyorsunuz doğal olarak. Samsung bu bölüme nasıl ikna oldu çok merak ediyorum. Konuşuldu mu? Konuşuldu. Ama bence çok yanlış bir marka konumlandırmasıydı.
İnandırıcılıktan uzak ürün yerleştirmelerden bir diğeri ise Dyson Airwrap’le ilgiliydi. Rachel Araz gibi bir influencer, menajerlik ajansına duştan çıktığı saçlarıyla gitmez. Eve kuaför çağırır, yine de gitmez. Ürünü çok daha farklı bir sahneyle anlatmak yerine, Rachel Araz’ı kullanmak influencer marketing dünyasından bihaber olmak anlamına da geliyor aynı zamanda.
Dicle’nin başından aşağıya yanlışlıkla su dökülebilir, saçlarını kuruturken de Emrah görüp şekillendirmek isteyebilirdi mesela.
Ahsen Eroğlu’nun Dicle’sine bayılıyorum. Canan Ergüder’in Feris’i inandırıcı ve çekici. Fatih Artman’ın Çınar’ı beklediğimin çok üzerinde. Sırf üçünü görmek istediğim için izlemeye devam ediyorum ama bugün final haberini duysam zerre şaşırmam.
Bazı hikayeler göstere göstere yokuş aşağı gider. Menajerimi Ara’nınki de aynen o durum. İncelikli karakterler, keyifli bir hikaye beklentisiyle oturduğum koltuğumda fanlar izlesin de Twitter’da TT olalım diye kurulan Dicle & Barış aşkı beni tatmin etmiyor. Hikayenin Dicle & Barış ilişkisinden beslenmesi bile mutlu etmezken yeni bir aşk üçgeni daha kurulmasından ise hiç hoşnut olmuyorum.
Menajerimi Ara, merakla beklediğim bir hikayeydi. Geldiği nokta benim için üzücü. Peki hala neden izliyorum? Bilmiyorum.