Kiralık Aşk: Kavak yellerinden tutku kasırgalarına dönüşüm

Defocuğum öyle aşka geldi ki sesli düşünmeye başladı eskisi gibi. Öyle tatlı “Canım!” dedi ki yanaklarını mıncırma isteği uyandı bir an bünyemde, sonra ben de Ömer gibi kendimi tokatladım. Zaten Ömer de duyacağını duydu önemli olan o. Ne de tatlı bakışlar attı, aklından ne de masum şeyler geçiyordu öyle, bakışlardan anladım! Hınzır çocuk!

O gün gol atma sırası Defne’deydi, elindeki tüm kozları kullanmak için fırsat yakalamıştı: Önce toplantıya gitmeyip kendince öç aldı sonra da mola odasında Ömer’i masaya sıkıştırdı. Allah’ım bugünleri görecek miydim?

Ö.İ yazılı kalemi eline almış boyunda lirik dans figürleri sergileten Defne, Ömer’in tenhalardan çıkabileceğini unutmuş tabii. Çocuk karşılaştığı manzara ile yine bir dumur oldu, en yatak odası ses tonunu alıp uyarısını yineledi: “Yapma demedim mi şunu!”… Dedin canım dedin de sen de en tahrik edici ses tonunun elinden tutup gelmişsin, o nasıl olacak? Zaten kızımız, bilinen Defne olmaktan çıkıp tüm dişiliğini kuşanıp senin karşında durmaya başlamıştı.

Koskoca Ömer İplikçi’yi masaya kıstırdı, tenhalarda sıkıştırdı, kendi boynunda dolandırdığı kalemi Ömer’in göğsüne doğru salladı, patron benim diyerek Ömer’in ayakta durmakta güçlük çeken dirayetini titretti de masalardan güç almasını sağladı. Yine de ayakta durdu Ömer, tüm karizması ile ceketini almaya girdi ki kendisini bekleyen sürprizle karşılaştı…

Aylardır Defne’nin hormonlarında bir eksiklik olduğunu dillendiririm, akıllar veririm ama benim bile aklıma böyle bir şey gelmezdi, sen neymişsin be Defne! Ö.İ yazılı kalem ile adamı tahrik et, sonra gel sadece “Mutlu Yıllar…” yazılı kart ile hediye et. Vay arkadaş ben böylesi bir aşka davet görmemiştim, kız resmen mutlu yılların sonuna kondurduğu üç nokta ile “Boşlukları doldurmaya gel.” dedi. Ne yapsın artık Ömer, dirayet, güç kuvvet de bir yere kadar, pes etti ve son zamanlarda duyduğum en şahane şarkı eşliğinde Defne’nin ayağına gitti. 

Etraf alev alev ne olduğunu anlayamadım utanmasam ekranın içine girip Ömer’in sırtını yumruklaya yumruklaya odaya daha hızlı sokacaktım, çok pis gaza geldim. Ateşli bakışlar, baştan çıkarıcı gülüşler hafiften yaklaşmalar derken, çat! Kapı yüzümüze kapandı… Bütün evlerden aynı sesler yankılandı, ülke olarak bütünleşip aynı temenni de bulunduk resmen: 
“Açın şu kapıyı!”

Açmadılar, Passionis’e tepeden bakarak veda etmemizi sağladılar. Gece söner, biz yanarız diyen çiftimiz ile vedalaşmış, sinirden gidip soğan doğrayıp ağlamaya çalışacaktım ki fragmanı gördüm ve kapalı kapılar ardında hiçbir şey olmadığını anladım. Kendisine ateş eden Defne’ye onun silahıyla ateş etmiş sanırım Ömer. Kapıyı kapatırken yaklaşınca aklımıza hin fikirler düşse de sadece çalışılmış, Defne yıkılmıştır garibim.

Haftalar sonra gülümseyerek izlediğim bir bölümdü, hep güzel şeylerden bahsettim çünkü anlık mutlu eden sahneler vardı ama bir de yok sayamadığım gerçekler var. Şu an Ömer-Defne tatlı tatlı atışıp, aşkı alevlendiriyorlar ama biliyorum ki asıl sorun halledilmeden, güven problemi ortadan kalkmadan, Defne kendini güzelce ifade etmeden yaşanacaklar çok kısa süreli mutluluklara zemin hazırlayacak. Araları ne zaman bozulacak diye hep tetikte olup gerileceğiz.

Defne karakterinde bazen ciddi bozulmalar olduğunu düşünüyorum. Defne, bizlere en başından beri naif, zarif ruhlu, kibar, sevecen biri olarak tanıtıldı. Bu bölüm iş arkadaşına bağırarak konuşması, egosu ile bütünleşmesi çok rahatsız etti beni. Yasemin’i düzelttikçe onun kötü huyları Defne’ye geçirildi ve ben bu kızı izlemeye dayanamıyorum. Benim Defnem bu değil.
Bir diğer konu ise kadınlar ile ilgili verilen mesaj Neriman’dan geliyor…

“Şu anda Sude’nin her şartta, her şekilde allem edip kalem edip ağlayarak türlü yalanlarla, sütten çıkmış ak kaşık gibi bütün bu olaylardan sıyrılması gerekirdi Necmi. Kadın dediğin her şartta kendini kurtarmasını bilir.” Bu sözleri Neriman söylüyor, doğru mesaj vermeyebilir diyenler olacaktır ama ben maalesef dizideki kadınların da bu düşünceye sahip olduklarını düşünüyorum.

Defne, defalarca kere sebebi ne olursa olsun Ömer’e yanlışlar yaptı bir kere bile telafi etmek için çabalamadı, yanlış yaptığını kabul edip kendini anlatmaya, gönül almaya çalışmadı, hep adımları Ömer’den bekledi. Oysaki açıklama yapması gereken, güvenemediğini söyleyen adama güven vermek için uğraşan o olmalıydı. Aynı şeyi bu hafta Sude’de gördük. Baştan sona haksız olduğu bir olayda herkesin karşısında dik durması, hatasını kabul etmeyip bir de insanların onu anlamasını beklemesi çok çirkindi.

“Özür dilerim kadar da boş bir kelime var mı acaba? Özür diledim ya!” özür dilemeyi manasız bulan Defne çok iticiydi. Kendisinin de neden hiç özür dilemediğini anlamış oldum. Defnecim, boş bir kelime diyerek küçümsüyorsun da hadi sen onu da söyleme ama telafi için bir şeyler yap; ama o da yok maalesef.

Sanırım çok farklı yerlerden bakıyoruz ama burada anlatılan ve genel kadın özelliği gibi nitelendirilen özellikleri üstüme alınmıyorum ve aynı kümede yer almadığımızı düşünüyorum. Hatalar insana özgüdür, çok olağandır, herkes hata yapar doğru olan telafi etmeye çalışıp kendimizi affettirmektir.  Bunun üstünü kapatıp yok saymak, her halükarda kendimizi haklı görmek bence bencilliktir.

Kadın karakterlerimiz, güçlerini birleştirip kendi başlarına var olmaya çalışıyorlar ama öncelikle kendi karakter yapılarını düzeltmeleri gerektiğini düşünüyorum çünkü bu şekil bencilliklerinden arınamadan büyümeleri, sağlıksız bir büyüme olur.

Sözlerime son verirken bundan sonraki bölümler için hepimizi mutlu edecek sahneler, hikayeler izlememizi temenni ediyorum. Ve son olarak da elektrik, kimya, aradaki enerji çok başka bir şey iyi ki Barış Arduç ve Elçin Sangu diyorum ve tüm oyuncularımıza da ayrıca teşekkür ediyorum.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER