Ve Menajerimi Ara ekranda belirdi!*

Ve Menajerimi Ara ekranda belirdi!*
Bu tokatla keyfi yerine gelmeyen var mıdır? Sanmam.
Geçtiğimiz senelerde içime sinen bir yerli dizi bulamadığımı ve yana yakıla aradığımı yazmadığım herhangi bir dijital platform kalmadı. Hangi ilk bölümü izlesem hüsran, hangi ilk bölüme baksam karşımda buruk acı...* Birilerinin çıkıp buna dur demesini bekledim ama çok bekledim ve sanırım karşılığını alıyor gibiyim.

Yayınlanan cast fotoğrafıyla bile aklımı kafa tasımda tutamadım, uçtu uçtu; tanıtım ve ilk ön izleme videolarını izledikçe pagan geleneklerine kadar araştırıp nazarlardan saklamak için neler yapabileceğime baktım. Böyle abartıyorum gibi görünüyor ama gerçekten hiçbir şey anlatmayan veya anlatmasına izin verilmeyen sezonlar atlattık, alüvyondan bağımsız bir ekran kuraklığı içindeydik. Fakat sonra Menajerimi Ara ekranda belirdi, bir dizi ekranda ancak bu kadar belirebilirdi.*

Uzun uzun övmeden önce hoşuma gitmeyen konulardan bahsetmek istiyorum. İlki, Kıraç'ın kısa paçaları... Karakterin özelliklerine baktığımızda tam olarak onun giyeceği bir kostüm olsa da, kostüm ekibine bölümlerde birtakım kalpler saçıyor olsam da kısa paçalara karşı normal paçaların safındayım. Uzasın o paçalar, bakın, çok rica ediyorum. N'olur?

İkinci derdim ise ilk bölümü ilk izleyişimde heyecana kapılıp çok fark edemesem de back to back bölüme bakarken maalesef bölüm içinde ritmin kaçtığını gördüm. Dizilerde yan hikayeleri hep sevmişimdir ama bölümü yukarı taşıyan bir basamaktan ziyade hızını kesen kasis olanlara her daim karşıyız. Konuk oyuncuların hikayeleri de heyecanlandırmıyor ki o noktadan köpürecek milyonlarca ihtimal var; hepimiz biliyoruz. Hakan: Muhafız için yapılan "Replikleri İngilizce'ye kolay çevrilsin diye yazılmış." ve sonraki bölümlerde diziye Ölümsüz olarak dönme göndermesini izlerken çok büyük keyif aldım.

Mümkün olduğunca, izlediğim uyarlama üzerinden yorum yapmaya özen gösteriyorum ancak orijinalini izlediğim için ister istemez kıyas oluşuyor kafamda. Call My Agent'ta hikaye biraz daha durağandı, dram tarafına bizdeki kadar yüklenilmemişti. Hala ara sıra ritim kaçıyor; tansiyonun yükseldiği sahnelerin arasına başka sahneler sokuşturulmazsa elimizde mendillerle ekran başında içimizi dökeriz. Bir de konuklara bir güzellik yaparsak kimseler tutamaz, çok net.

Üçüncü derdimi Türk televizyonlarında çözmemizin mümkünatı yok gibi görünüyor maalesef. Orijinal hikayede eşcinsel olan karakterlerin yerli uyarlamalarında "deli dolu, alaycı yapısıyla laf yetiştirilmesi zor" karakterlere dönüşmelerinden son derece mutsuzum. Uyarlamak yerelleştirmeyi beraberinde getiriyor, bazı olaylar bize tabii ki uymuyor ama bazı bazı da 2020 yılında olduğumuzu hatırlasak güzel olacak. Su ilk bi' soğuktur ama girince alışırız be canım seyirci, dünyanın sonu geldi bak artık kabullen bazı gerçekleri.

Dördüncü ve son derdim de Barış karakterinin geldiği nokta. Ufak ufak verilen bilgiler vardı, zemini boş diyemem ama kendisine durup durup beddua edeceğimizi söyleseler inanmazdım. Hepimizi mi kandırdın o güzelim yeşil alacası içinde gözlerinle? Büyücü müsün sen Barış? Öyle afsunlu afsunlu konuşup, kıvır kıvır saçlarını alnına düşürüp kandırıyor musun bizi ve Dicle'yi? Kalbim kırıldı; küstüm senle, bil bunu.

Bunları bir kenara koyarsak geri kalan her şey için nazarım değecek diye dağlara taşlara vurmaktan, drama tanrısına kurban seçmekten ve at nallarına nazar boncukları yapıştırmaktan geçemiyorum. Diziyi izlerken istemsizce Sezen Aksu karışıyor frekansa, "A penceresi aralı, her yerine bayılıyorum..."* diyerek. Barış'ın sahnelerinde sesin yükselmesinin de hiçbir özel sebebi yok, bunlar hep basının uydurmaları.

Son bölüme de iki çift sözüm var tabii ki...

Yazı devam ediyor.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER