Ve Menajerimi Ara ekranda belirdi!*

Bölüm fragmanında gördüğümüz havuzdan çıkma sahnesini neden kırptınız? Kim aldıysa geri getirip kapının önüne bıraksın, vallahi bakmıyorum.
Az önce söylediğim gibi, Barış'ın gittiği yol yol değil. Alalım onu oradan. Yok alamıyorsak da Hocam bu çocuğa uzun uzun Dicle Ev Önü- Dış/ Gece yazabilir miyiz? Hak etmedi diyemezsiniz... Dicle'nin titreşen kirpiklerine çevirdiği yüzü için de bol bol güneş ışığı altında, bol peynirli kahvaltı sahnesi lütfen...Buram buram Kenan Koper* enerjisi yayan abisine sinirleneceğine, cennetten çiçek toplayacağına, ayaklarını uzatıp gönül almak için pizza göndereceğine Dicle'ye yanlışını sorsun. Işıklarından kör olduğundan tek başına anlayamacak çünkü sorun nerede.

Bir de benim bildiğim kendi ışığından kör olan tek Narkissos var, Drama Tanrısı sonlarını benzetmesin. Yo, öylesine diyorum canım. Farazi...

Öte yandan her bölüm Beren, Dicle ve Kıraç sahnelerini de içimize köz köz gömüyorsunuz, gömmeyin. Bizi ekran başında helak ediyorsunuz, etmeyin. Peçete harcamalarını da yapıma yazdırıyorum, bilginize. Gala sahnesinde önce Kıraç'tan sonra da Barış'tan yediği darbeler yetmemiş gibi bir de çocukluğunda Beren'in babasıyla olan ilişkisinden de vuruldu Dicle. Vurun abiler ben kolay ölmem* demedi, Seyit Onbaşı ile akrabalığı falan da yok bildiğim kadarıyla; hiç yaşanmamış bu kadar anıyla nasıl başa çıkacak bu kız? Hikayenin Dicle odağından çıkmasını tabii ki hiç istemiyorum. Beş bölümde bile gelişimini gördük, görmeye de devam edelim.

Ahsen Eroğlu öyle güzel giymiş ki Dicle'yi üzerine tüm o şaşkınlıkları, heyecanlı ve uçuş uçuş hallerinde içim açılıyor. Kimi zaman da öyle olmadık yerlerinden kırılıp boynu bükülüyor ki ekrana uzanıp saçlarını okşamak istiyorum. Varlığına inanamadığım ya da o varlığın hayalini kuramadığım noktada arkama bakmadan kaçasım geliyor bir ekran işinden ama Dicle bir ağlıyor, benim burnum sızlıyor buradan.

Burun demişken; İnşallah burnun düşer Kıraç! İliklerime kadar uyuz oluyorum Kıraç'a ve her seferinde Barış Falay'a da daha çok hayran kalıyorum. Ufak ufak tanıdık karakterler görünüp kayboluyor geçmiş yıllardan gölgelerde ama seyir keyfine bir zararı yok çok şükür. Eşinin parasını kendine sermaye yapıp çıkarlarını sıkı sıkıya gözeten bu köpekbalığını da uzun uzun izlemek isterim. Cezasını kimden, nasıl bulacağını düşünürken avuç içlerim kaşınıyor keyiften.

Başıma bir şey gelmeyecekse Çınar'ın Jülide'yle çalışmasını ve ufak ufak yakınlaşmalarını sevmedim. Enerjilerden mi kaynaklı bu, hikayede tam karşılığını mi göremedim bilmiyorum ama orada eksik bir şeyler var; tam çözemiyorum. İzlerken rahatsız etmiyor ama inanmadığım bir etkileşim aralarındaki. Onun yerine bir an önce o sektöre çok gelen hikayelerini görmek istiyorum Çınar'ın. Başrolünde Jülide olacakmış hissiyatı da yakamdan düşerse Çınar'a dair de sevmediğim herhangi bir şey yok. Asistanını ise balla bademle besleyesim var. Hatta ve hatta orijinal diziyi Hippolyte karakteri için izlemeye başlasam da sanırım Menajerimi Ara'ya, Dicle'nin hikayesi hariç, Çınar'ın asistanı Emrah için devam edeceğim.

Semi Sırtıkkızıl'ı Emrah olarak görmeyi beklemiyordum ama bir başkasını da asla düşünemiyorum; öyle güzel yerleşmiş yerine. Orijinaldeki karakteri direkt alamasak da uyarlanmış haliyle de çok sevdim Emrah'ı, dizideki favori karakterim oldu. Zor bir durumda kalsam beni kollar, bir şeye sevinsem şampanya kapıp gelir bir hali var. Emrah gel biz seninle Türk kahvesi içelim, uzun uzun konuşalım. Entrika kazanları da ötede kaynasın, taşsın.

Feris'in güçlü kadın hikayesiyle başlayıp çocuk yapmak için koca bulma serüvenine geçmeyi ben de beklemiyordum, kabul. Ama böyle geçmeseydik daha mı iyi olurdu acaba diye düşünmeden de edemiyorum. Bölümler orijinaldeki bölümlerle genel olarak uyumlu gidiyor ancak her şey çok daha başka olabilirdi. Odasında asılı Bizim Büyük Çaresizliğimiz afişiyle kazandı kalbimi, Dicle'nin yoluna tümsekler sunsa da onu hayata hazırlıyor olması da yerini sağlamlaştırıyor zaten. Bunun yanı sıra orijinal diziden bildiğim bazı gerçekleri bu yapımda nasıl göreceğimizi düşünmekten kendimi alamıyor fakat yine de bir sonuca varamıyorum. Ah RTÜK ah!

Bölüm sonunda Dicle'nin atağıyla beraber Kıraç'ın yüzünde patlayan tokat beni, sezonlar önce izlediğim Ulan İstanbul'da Ferdi'nin Ceyhun'a yumruk attığı an kendi etrafında dönen Karlos gibi döndürdü ekranın başında. Bir benzerini Barış'ın üzerinde görmeyi çok isterim. İlgililere duyurulur.

Son bölümü izlerken zaman akışlarına ve mesaj kutularına bol bol bildirimler yağdırdığımıza göre alsın yürüsün Menajerimi Ara, gözümüz gönlümüz iyi yerli yapım görsün. Ayağınıza taş değmesin, sezon dizileri reytinginize zeval vermesin.

Bakalım kahramanlarımızın başına neler gelecek?



*Bir Demet Tiyatro'daki Feriştah karakterinin Mükremin için kullanırdı.
*Gönül Yazar'ın aynı isimli şarkısı.
*Sezen Aksu- Kaçın Kurası.
*Medcezir dizisinde esas oğlan Yaman Koper'in abisi.
*Ahmed Arif - Otuz Üç Kurşun şiiri.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER