Bir Başkadır: Yolumuz kimlerle kesişiyor?

Bir Başkadır: Yolumuz kimlerle kesişiyor?
Bugün ülkenin herhangi bir yerinde yaşayan herhangi bir insan ya Meryem’dir, ya Peri, ya Sinan; ya Ruhiye’yi tanıyordur, ya Yasin’i, ya Gülbin’i… Ya doğduğu çevrenin fikirlerini benimser insan, yaşar gider. Ya da ona öğretilenden sıyrılmanın yollarını arar. Bir Başkadır, kapımızın önüne çıktığımızda görebileceğimiz nice karakteri bir araya getirerek anlatısını yaratsa da çok ince bir çizgide yürümüş aslında. Gerçeklikten biraz sapsa yaprak misali oradan oraya savrulabilecek bir hikayeyken, muazzam bir gözlem kabiliyetiyle böylesine nefis bir işe dönüşmüş.
 
Mecra farketmeksizin yeni bir dijital iş gelince hemen tüketmek istiyorum. Buna ister spoiler alma ihtimalini ortadan kaldırmak diyelim, ister atılan onlarca tweetin içinde birkaç tweetle yer almak istemek… Uzandığım koltuğumdan 280 karakterde fikrimi paylaşabilirken, benimle aynı ya da farklı düşünen sosyal medya kullanıcılarıyla konuşmak, gelişmek, zenginleşmek, yeni şeyler öğrenmek isterim. Bir de ülkemizin bir projesinin dünyanın bir ucundaki kişilere aynı anda ulaştığını bilmek var tabii. İster istemez heyecanlanıyor insan. Bunun için o projeden bir şeyler kazanmaya gerek yok; oyunculuk yapmaya, senaryo yazmaya, kamera tutmaya gerek yok. Tüketim toplumunun merkezinde, üretmenin yanı sıra tüketmek için de varız neticede! Önemli olan, neyi nasıl üreteceğimizi/tüketeceğimizi seçmek.
 
Yazdığım birkaç paragrafı ürettiğim için mutluyum. Benim için üretilen Bir Başkadır’ı tüketirken, bu şekilde üretmeyi tercih ediyorum. Muhafız’ı, Atiye’yi, Aşk 101’i eksikleriyle konuşurken Bir Başkadır’ı sapasağlam ayakta duran anlatısıyla övmeyi, iyi bir işe “iyi” diyebilmeyi tercih ediyorum.
 
Muhafız’dan sonra Atiye’yi izlediğimde “Keşke ilk dizimiz Atiye olsaydı” dedim. Atiye mükemmel olduğundan değil, Muhafız olması gerekenin çok altında olduğundan. Aşk 101, diğer ikisine göre daha iyi hazırlanmış bir işti. Belki de fantastik bir hikayeye sahip olmamasından kaynaklanan bir durumdu bu. Türünün hayranı olmadığım için izledim ve bitti benim için. Berkun Oya'nın Bir Başkadır’ını izlediğimde ise “Keşke ilk bunu yapsalardı.” demedim. “İyi ki gelişerek ilerliyoruz.” dedim. Netflix’in son duyurduğu işler arasında heyecanlandığım birçok proje var. Umarım eksiklerini konuşsak da iyi taraflarını doya doya övebildiğimiz, güzel projeler yerini alır katalogta.
 
Bir Başkadır’a geri dönecek olursam; doyurucu bir görüntü yönetimi, keyif veren müzikler, doğru bir sanat yönetimi ne kadar önemli olsa da her şeyin başı inandırıcılık… Gökyüzünde uçan insanlar da izletseniz o insanların nasıl uçtuğunu sağlam bir yere bağlamak zorundasınız. Meryem’in otobüse yetişme telaşını, Gülbin’in Peri’nin düşüncelerini kabullenemeyişini, Sinan’ın portakallı kek sevmediği söyleyemeyişini bir yere bağlayınca o sahneleri mantık bağlamında da izletebiliyorsunuz. Tüm bu hikayeler oyuncuların bakışlarında, duruşlarında karşılık bulunca da seyredilesi bir iş çıkıyor ortaya.
 
Her bir noktasıyla iyi gözlemlenmiş bir iş Bir Başkadır. Meryem, Peri, Yasin, Melisa, Gülbin biziz. Zaaflarımızla, korkularımızla, ön yargılarımızla, inançlarımızla ülkenin her bir köşesindeyiz. Bu açıdan bakınca çok bize özgü olduğunu düşünsem de, kültürüne çok uzak olduğum Unorthodox geliyor aklıma. Ben Unorthodox’u beğenerek izlediysem, şu anda dünyanın bir ucunda Bir Başkadır’ı çok seven insanlar da olacaktır elbet. Teknoloji güzel şey!
 
Bir Başkadır; karakterlerine empatiyle yaklaşarak, sorgulamadan, anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. İyi gözlemlenerek yaratılan karakterlere empatiyle yaklaşmak da klişe olabilecek bir hikayeyi naif bir anlatıya dönüştürüyor. Öykü Karayel, nefis bir Meryem izletiyor. Tülin Özen, Funda Eryiğit, Fatih Artman, Defne Kayalar çok iyi. Çok az sahnesi olan karakterler bile o inandırıcılıktan uzaklaştırmıyor izlerken. 

Doğduğu andan itibaren kendine öğretilenlerle büyüyen Meryem’in çalışmak için girdiği evde karşılaştıklarıyla farklı hayatları tanıması, Hayrünnisa’nın okumak için evden ayrıldıktan sonra yaşadığı değişim, çok derinlere girmese de Gülbin’in hayatıyla da gösteriyor ki insan kafasını kaldırıp dışarıya bir bakmalı. Benzerlikleri, farklılıkları keşfedip, tanıyıp, saygıyla yaklaşmalı. Biz de seyirci olarak yolları bir şekilde kesişen karakterleri ilk defa izlemiyoruz ama karakterler kendilerini tanıttıkça bizi de benliğimize yaklaştırıyorlar. Benzerliklerimizi/Farklılıklarımızı gözden geçirip ön yargılarımızı sorgulama fırsatı veriyorlar biraz da. Kime, ne kadar yaklaşacağımızsa bize kalmış elbet.
 
Dilerim çok izlenir, çok sevilir. Ben çok büyük keyifle izledim. Projede yer alan herkesin eline sağlık!

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER