Biri çıkıp bana “Ömer-Defne ilişkisini tek bir cümle ile anlat.” dese, gider Şükrü Ağabey’den icazet alırım çünkü en yalın, en net tanıtımı 23. bölümde kendisi yapmıştı.
“Ömer Bey’in kapısının önündesin ama içeriye giremiyorsun, Ömer Bey sana anahtarını bırakmış ama sen onu yanlış yerde tutmuşsun, anladım…”
Bu sahneyi izlerken bu ilişkinin neden bittiğini daha iyi anlamıştım, Defne de yeni yeni anlamış olacak ki Ömer’in kapalı sandığı kapısının önünde, kayıp olan anahtarı bulma arzusu ile yeni bir yola girmeyi uygun gördü. Aslında uygun gördü demek de doğru ifade olmadı çünkü Defne’yi bu bölümdeki ataklığına biraz da duyguları getirdi.
Ömer-Defne ikilisi şu ana kadar, ilk gençlik çağının büyülü dönemlerindeki “Kavak Yelleri”ni hissedip aşklarını daha basit yapılı, daha tatlı esinti kıvamında yaşamışlardı. Şu an ise kavak yellerinin yerini tutku kasırgalarına bıraktı. Daha basit görünen duyguların yanı sıra aşkın içinde barındırdığı zenginlikleri de bu sayede keşfedecekler... Sonunda Allah’ım, sonunda!
İlk bölümden beri Defne’yi baştan çıkaran, kapılara, duvarlara kıstıran, nefesi ile rüzgârlar estiren, yakınlaşıp baş döndüren ama Defne’yi “Ayhh!” demekten öteye götüremeyen Ömer, bu bölümde de her zaman olduğu gibi ataktaydı. Ama bilmediği bir şey vardı; ava giderken avlanacaktı.
Geride bıraktığımız son 3 bölüm de Defne o kadar Defne olmaktan çıkmıştı ki izlerken ekrana panduflarımı fırlatmaktan, ponpon kurdelelerinin kopmasını sağlamıştım. Karşısında sevdiği adam yokmuş da düşman bellediği rakip firmanın baş tasarımcısı varmış gibi davranıyordu. Ben aktif bölüm yorumu yaptığım sayfalarda her hafta söyler dururum: “Defne’nin damdan düşercesine beliren çizim yeteneği, 1 aylık eğitim sonrası aranılan tasarımcı oluşu, bir şirkette baş tasarımcı kıvamında çalışması inanılmaz garip bir durum.” Ben bu durumu sindirememişken, benimle alay edildiğini düşünüyorken bir de Defne’nin yine aniden ortaya çıkan egosu, kendini Ömer ile bir tutup boş havalara girmesi beni karakterden uzaklaştırdı. Üstelik sevdiği adamın yaralanan elini bile sadece çizim yapıp yapmayacağını merak ettiği için sorması çok acıttı içimi. Benim aylardır tanıdığım Defne bu değildi.
Sevdiği kadının üzerine kahve döküldü diye panikleyen Ömer’in, sevdiği adamın yaralı elini sırf hırsı yüzünden merak eden Defne’si konumuna düştü gözümde ve çok üzüldüm.
Ömer ile ayrılık nedenleri; güven problemi, Defne’nin her ne sebeple olursa olsun yapmış olduğu ihanetiydi. Defne bunları unutmuş olacak ki; aşkı için, ilişkisinin yeniden ayağa kalkması için kendini güzel bir şekilde ifade etmek yerine böyle saçma sapan, anlamlandıramadığım hareketlere başvurarak Defne olmaktan çıkmıştı gözümde. Çok şükür bu bölüm biraz da olsa toparlandı.
Konkuru kaybedip birazcık hevesi kırılsa da Ömer’e hayran kalıp kızamadığını söyleyerek karşısındakinin rakibi değil her şeyden evvel sevdiği adam olduğunu hatırladı. Ömer’in gözündeki Defne’yi merak edip sorduğunda, aslında çok güzel bir cevap aldı ama başka yere yormayı da ihmal etmedi. Sabah erken kalkıp Nişantaşı sokaklarında görüp görebileceğimiz en rüküş ayakkabıları incelemeye ve karakter analizine koyuldu. Oysaki tek yapman gereken senin gözlerinin içine dolu dolu bakan Ömer’in gözlerine bakmaktı.