Hoş geldin, Muhteşem Yüzyıl Kösem!

"Kalbe inen en büyük acı kardeş acısıdır"
Sevilay Gürkan


Bir hayat düşünün ki size can almayı mübah saydırıyor. Kalbiniz pas tutuyor ve elinizdeki gücün devamı için kendi canınız, kanınızdan olana kıymayı hak biliyorsunuz.  Ne büyük bir travma, ruh dengesizliği, iç acısı, kalp ağrısı yaşar insan; insansa elbette.. İnsanın, insanlığından vazgeçtiği tek yer de güç savaşına kul olduğu hayat arenası değil mi sizce de? Ne yazık ki öyle... Nihayet, Muhteşem Yüzyıl Kösem'in ilk bölümü yayınlandı. Bölümü gözümü ekrandan ayırmadan izledim. Emeği geçenlerin eline sağlık oldukça da beğendim. Hatta o kadar beğendim ki bölümün tekrarını da izledim. Her hafta da izlerim. Ve dahi hepimiz Ekin Koç'un ve minnak kardeşi Alihan Türkdemir'in askerleriyiz!

Projenin başında esen malum fırtına sebebiyle (yani projenin yola çıkılan reji ile son bulan ilişkisi sebebiyle) bölümdeki dünyanın yaşadığı anlatım dili karmaşasını doğal karşıladım. Ancak umarım bu tercih bizi, Muhteşem Yüzyıl'da yer yer "dekorum ben, dekor" diye bağıran zamanlara geri götürmez.. Biz orayı çoktan geçtik. Kim hangi sahneleri çekmiş anlamam. O kısımdan sorumlu devlet bakanı Ranini'dir. Fakat anlatım dili birden bire bıçak gibi kesildi. Masal izlerken kendimi aniden bambaşka bir dünyanın içinde buldum. Anastasya'nın dünyası, kaçırılma sahneleri, rüya, vay arkadaş bu nasıl bir çekim kalitesi derken birden bire kendimi bir novella izlerken buldum. 

Ama bana neden Sultan diye orta sınıf mahallede yaşayan tipik bir Türk annesi izlettiniz, onu hiç anlamadım. Tülin Özen kaç bölüm sonra bir Sultan olacak? O tonlamalar, beden dili, acılı acılı bakışlarla Saray'ın duygularını fazladan gösteren tek kadını olmuş. Ama Sultan olamamıştı. Sabah RaniniTv'de yayınlanan "Sayılarla Kösem" yazısını okudum. Madem 3000 oyuncu gördünüz de neden gözüme gözüme daha ilk bölümden estetikli, botoxlu cariye soktunuz, onu da anlamadım? Cennet desen adeta kostüm giymiş bir Mukaddes olmuş. Fark göremedim ama itirazım yok. Nadir Sarıbacak yerine alışınca efsane bir karakter çizer diye düşünüyorum.

Mehmet Kurtuluş'un laflarını yer yer aksanlı ve bozuk, yer yer ise aslan gibi ve doğru tonlaması kulağımı yordu. Hülya Avşar'ın art house film karakteri tonlamasında konuşmasına alışamadım. Elbette bunlar zamanla oturur. Ancak insan 4 yıl, onlarca bölüm sonra çıtayı "uzaya" çakmaya niyetli bir ekibin bu kadar küçük hatalar yapmasına içerliyor. Kimden kaynaklanıyor bilmem ama senkron da tutmadı epeyce bir süre.. Ancak hikaye oyuncaklı, diyaloglar güzel, ikinci bölüm fragmanını izlediğim andan beri "gel perşembe gel" diyorum. Bu ufak tefek aksaklıklar da giderilse Kösem tadından yenmez. Şimdi tek merakım yarın reyting listesinde sonuç nasıl gelecek?

Yolu Kösem ile kesişen, emek veren herkesin ellerine sağlık. Her hafta izlerim, gözüm üzerinizde!



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER