Ben tahta çıkamadım, taht benim omuzlarıma çıktı…
Merve Yıldırım
Muhteşem Yüzyıl’ın
sadık bir izleyicisi değildim; kaçırdığım, izlemediğim çok bölümü vardı. Kimi
zaman baştan başlasam diye düşünsem de o kadar bölümü izlemeyi gözüm yemedi. Muhteşem Yüzyıl’ın hemen arkasından Muhteşem Yüzyıl Kösem’in geleceği
söylenince beklemeye koyuldum. Sultan Ahmet’le Anastasia’nın hikâyesine konuk
olmak istiyordum.
14 yaşında tahta çıkmanın ağırlığını Sultan Ahmet’in
gözlerinde hissetmek bana iyi geldi. Korkunca gözlerine oturan endişe, Şehzade
Mustafa’yla oynarken yerini muzip bir gülüşe bıraktıkça keyif aldım. Ekin Koç,
“Ondan sultan olur mu?” diyenlere çok şık bir cevap vermiş. İlk sahneden son
sahneye kadar tahtın ağırlığıyla ezilen bir sultan izlediğime inandım. Bayıldım!
Ekin Koç kadar beğendiğim bir diğer isimse Berk Cankat.
Bambaşka bir karaktere bürünmüş, gelmiş evimize konuk olmuş. Anastasia
Tsilimpiou ise su gibi… Ekin Koç’la yan yana ne de güzeller. Sultan Ahmed ve
Anastasia’nın karşılaştığı sahneyi çok beğendim. Hülya Avşar’ın Safiye Sultan’ını
çok merak ediyordum. Duygusu bana geçti ama sesine bir türlü alışamadım.
Ve evet, burada bir paragraf açmazsam mutsuz olurdum. Adı
duyulduğu andan itibaren gözlerimden kalpler fışkırarak bir fotoğraf beklediğim
Nadir Sarıbacak’ı –nihayet- fragmanda görünce havalara uçmuştum. Bölüm boyunca
da ‘Bülbül Ağa, Bülbül Ağa’ diye dolandım. Ne güzel geldi onu görmek; daha çok
Bülbül Ağa istiyorum, daha çok! ^_^
İşte böyle Muhteşem
Yüzyıl Kösem heyecanlandıran rejisi, kalbime işleyen anlatımıyla ilk
bölümünü geride bıraktı. Emeği geçen herkese teşekkür ederek keyifli bir ekran
yolculuğu diliyorum…