Hoş geldin, Muhteşem Yüzyıl Kösem!

Hoş geldin gönlümün Sultan’ı!
Mortissa

Şimdi siz başlıktaki cümlenin Sultan Ahmed’in ağzından çıktığını düşünseniz de, tamamen içimdeki duygunun dışarıya fışkırmasından kaynaklı sevinç göstergesi olarak algılayabilirsiniz. Biliyorsunuz ki Muhteşem Yüzyıl; enfes kamera arkası görüntüleri, kadrosuna kim girse hanesine artı yazılacak olan sükseli bir CV ve daha nicelerini biz seyircilere kazandırmıştı. Bu günü çok bekledim! Şöyle ki; Muhteşem Yüzyıl, Kanuni Sultan Süleyman’ın efsane olan ve hafızamızda her daim yer edinecek vedası ile 11 Haziran 2014 Çarşamba gecesi ekran hayatına son vermişti. Bu veda bölümünün son on beş dakikalık reklam arasında Tims Production, bizlere “Muhteşem Yüzyıl daha bitmedi! Devamı (24 yıl sonra) Kösem serisinde gelecek.” sinyalini vermişti. Ta o zamandan ilan edilen, "Eylül 2015'te" duyumları bir an gözümü korkutmaya yetti. (Hakikaten bir ara o gün hiç gelmeyecek zannettim.) Gelin görün ki Kasım 2015’teyiz.
 
Muhteşem Yüzyıl Kösem yayın tarihi için Eylül 2015 dediler, olmadı. Ekim dediler araya başka bir takım problemler girdi. Kasım dediler, bu defa da ben “Yok canım, o Aralık olur.” dedim. Yanılttılar. Biz de takvim yapraklarımızı Kasım ayının on ikinci gününe sabitledik. Bugün için -tam tamına- bir yıl, beş ay, bir gün bekledim. Kadro açıklanmaya, reji oluşmaya başladıkça bendeki heyecan tavan yapmaya başladı. Beren Saat’in olup olmama konusu 11 Haziran 2014 akşamından bu yana soru işaretleriyle doluydu. Bu sorumuzun cevabını ise yaz aylarında gazete ve sosyal medyada yayınlanan haberlerle almış bulunduk. Sonra Muhteşem Yüzyıl Kösem’i (Öyle Bir Geçer Zaman Ki’den beri yakın markajıma aldığım) Zeynep Günay Tan ve değerli ekibinin yöneteceğini öğrenince heyecanım katbekat arttı. Çekim için Yunanistan’a gitme haberleri yayılınca da “Bizi kim bilir ne planlar bekliyor” soruları geldi.
 
Sonunda izlemek için yanıp tutuştuğum (uzun bir süre sonra, gerçek anlamda “temiz” bir işin gelecek olmasından kaynaklı, içimi kıpır kıpır yapan) teaser ve fragmanlar gelmeye başladı. Açıkçası ilk tanıtım büyük sükse yapsa da beni etkilemedi.  “Acaba fazla merakımdan mı kaynaklanıyor?” diye ormaya başlamışken, aynı duyguları sadece benim hissetmemiş olmam sevindirdi. Hissiyatı bir kenara bırakacak olursam, görsel efekt ve çekim kalitesi açısından dudağımı uçuklatacak -Türk dizi tarihine “Teaser böyle hazırlanır”ın dersini verecek kadar- güzel bir iş çıkarmışlardı.

Bana göre Muhteşem Yüzyıl Kösem’in en bomba ismi (Beren Saat hayranları üzerine alınmasın) Safiye Sultan rolü ile Hülya Avşar oldu. Hülya Avşar’ı yaptığı işlerden çok magazin dünyasındaki namından mütevellit daha çok tanıyorduk. İsmini duyduğum ilk andan bu yana şöyle bir kanı içerisindeydim; eğer proje süresince basında yer alması engellenirse kadrodaki kilit noktalardan biri olacağı inancımı hep taşıdım. Hattâ bu konu hakkında birçok kişiye kafa dahi tuttum. Kaldı ki tahmin ettiğimin karşılığını aldım. Düşünsenize Hülya Avşar ojesiz, manikürsüz ekran karşısına çıkacak. Sağlam rol gelince ve o rol bir oyuncunun kariyerini etkileyecek ise güzel olmaktan bile vazgeçmeye değermiş.
 
Sonunda 12 Kasım 2015 Perşembe akşamı geldi, çattı. Bugün Ranini’nin yayınlamış olduğu yazıyı okuduğumdan beri diziye karşı iştahım daha bir arttı. Beklentim çoğaldı. Ha, beklentimi karşıladı mı? Evet, sektördeki birçok işe oranla gayet iyi başladı diye bilirim. (E, bu kadar da olsun diyorsunuz değil mi?) İzlerken fazla da sıkma gibi bir durumu olmadı. Dizinin ilk bölüm süresi 150 dakika olunca son sahnelere doğru biraz ilgi kayması yaşadım, ona da insanız deyip geçeceğim. (Galiba bir bölümü yurt dışına pazarlarken üçe bölerek satıyorlar.) Zaman içinde oyunculuk performanslarının oturacağına karşı inancım tam. Fakat seslerde kaymalar olduğunu ve ağız hareketleri ile sesin senkronizasyonunun uymadığını fark ettim. Dikkatli izleyince rahatsız edici oldu. Umarım ikinci bölüm itibari ile düzelir. 
 
150 dakika boyunca üç-dört sahneyi beğeniyle izledim. Şehzade Ahmed’in büyüme evrelerini anlatan hikâye ve tahta çıkış merasimi favori sahnelerim arasında idi. İzleyici olarak etkilenmemek mümkün değil. Bir diğeri ise Ahmed ile Kösem (Anastasya-Mâhpeyker)’in gizli bahçedeki sahnesi diyebilirim. Hoş, Süleyman ile Hürrem’in ilk karşılaşma sahnesiyle bu sahneyi kıyaslayacak olursam; onlarınki gibi bir etki yaratmadı. Bu sahnenin beni etkilemesindeki en büyük etken ise yönetmen Zeynep Günay Tan’ın gün ışığını doğru açıdan planlayıp bize bu anın büyüsünü ifade etmiş olmasıydı. Bir de “Vay canına!” diyebileceğim ve ileri teknolojinin yardımıyla yapılan Sultan Ahmed’in rüya sahnesi vardı. Hakikaten tüyleri diken edecek cinstendi. Aslan sahnesinde yerimde zıpladım diyebilirim. Bölüm içindeki sahnelerden birinde torunu aslan, büyükannesi kedi severliğin altının çizilmesi dikkatimi çekti. Bu sahneye bir tek ben mi anlam yükledim, bilmiyorum. Belki de ilerleyen bölümlerde karşımıza çıkar?
 
Velhasıl, Muhteşem Yüzyıl kaldığı yerden; ama 24 yıl ara ile devam ediyor. Sevgili Zeynep Günay Tan ve Deniz Koloş, akışı hiç bozmadan usul usul sahne içerisindeki varlıklarını hissettirdiler. Bizlere bir bölüm (150 dakika) dahi olsa bu tarihi dokuyu ve zevki yaşattıkları için gönülden teşekkür ederim. Hikâyenin bundan sonraki ayağında; Muhteşem Yüzyıl’ın son sezonunda yönetmen koltuğu paylaşan Yağız Alp Akaydın ve Mert Baykal yer alacak. Zeynep Günay Tan, Deniz Koloş ve ekibinin bundan sonraki işlerini sabırsızlıkla bekliyor olacağım. Yolları açık olsun. Bölüme yapıma gözü, ruhu ve aklı değen herkesin emeğine sağlık!
 

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER