Sadri ustacım ne de güzel
demişti: “Canları hala sıkılıyorsa,
hesapları hala kapanmamış demektir.”
Evet daha gidecek çok ama
çok yolumuz var. Ama başlangıcı yaptık. Bisiklete bindik ve başladık pedalları
çevirmeye. Engeller tabi çıkacak. O çıkan engeller bugün şu anda birbirlerini
bu kadar sevmesini ve tanımasını sağlayan. Asıl büyük engeli aştık, sır ortaya
çıktı. Şimdi artçı depremlerini aşmaya çalışıyoruz. Her türlü duyguyu bir arada
yaşayarak. Bunu da pusulasıyla yol gösteren, azgın denizleri sakinleştiren
Pamir belki bilerek, belki de bilmeyerek yapacak gibi görünüyor.
“Eve gidersen sorun neyse düşünüp büyüteceksin.
Gel biraz kafa dağıtalım.”

Ne kadar haklı… Hepimiz
küçücük sorunları akşam yatağa yattığımızda düşüne düşüne bir dağ haline
getirmiyor muyuz? Bazen kaçmak ve kafa dağıtmak gerekir. Yaşadıklarını hiç
bilmeyen, sana buna dair hiç soru sormayacak birileriyle… İstemezsin yüzüne
baktığı an bir şey olduğunu anlayacak en yakınlarının yanına gitmek. Onlarca
soruya maruz kalmak. Bazen sadece çocuk olmak istersin, hiç büyümemiş gibi… O
dertsiz tasasız günlerde kısa bir mola vermek. Eğer Defne eve gitseydi, Ömer’e
doğru attığı adımların pişmanlığını yaşayarak kendini belki daha da geriye
çekecekti. Ancak Pamir ile lunaparkta geçirdiği birkaç saat ona iyi gelmişti.
Her şeyi unutmuştu. Pamir ise dalgalı denizleri sakinleştirip, karakola Ömer’i
çağırarak aslında o gemiyi sahibine teslim etmişti konuşulması gerekenler
konuşulsun diye… Yoksa başka bir anlamı olamaz onca insan arasında Defne’yi o
gece ağlatanın Ömer olduğunu bile bile karakola çağırmasında ya da Ömer arabayı
sürdüğündeki o ortaya çıkan mutluluk gülümsemesinde. Evet, ben de hissettim
lunaparkta biraz aşkla bakan o gözleri; ancak nasıl Sinan hiçbir zaman bu
duygularını zamanında ifşa etmediyse şimdi de nedense Pamir’in pusula görevinde
hareket etmeye devam edeceğini düşünüyorum. Bazen sakinleştirerek, bazen ise
ateşin altına odun atarak…

Şimdi de öyle bir odun
attı ki; Ömer’in beyefendiliğinden eser kalmadı. Artık “Rujunu bozabilir
miyim?” gibi izin almalar yoktu, artık istediğini sormadan çekip almanın
dönemiydi. İşte Pamir’in yarattığı kıvılcımın sonuçlarıydı bunlar… Manu’nun
kapısında “Yazık değil mi o kıza? Sen ne
hakla...” diye isyan eden Defne’yi çekip öpen Ömer bu sefer de bir yıl
sonra “Sen bana niye sinirleniyorsun ki? Senin
bana sinirlenme....” derken yeni bir başlangıca imza atmıştı, ancak bu
sefer yıldızların altında. Tek bir öpücükle başlayan hikaye, kaldığı yerden
yeniden başlamıştı. Yine konuşulmadan...
Dile gelecek, söylenecek
hatta konuşulacak çok şey var. Geçen bir yıl... Merak edilenler, yarım kalan
hesaplaşmalar, gittikçe artan özlem. Ancak öyle bir an gelir ki; onları
konuşmak yerine harekete geçmek daha iyidir. Çünkü bazen hareketlerin sözden
daha çok anlamı var. Ya da hissettiklerinin... Yıldızların altında o muhteşem
boğaz manzarasına karşı duran Defne ile Ömer, artık dağ evinde ayrılan Defne
ile Ömer değildi. Köprünün altından çok sular geçmiş, o dümdüz gitmeyen
yollarda çok şey yaşanmış, yaşanmışlıklarla birbirlerini daha çok tanımış ve
kusurlarına rağmen sevmişlerdi. Bir daha eskisi gibi olmaları imkansızdı. Tek
bir öpücük işte bunun en büyük kanıtıydı. İkisinin de o büyülü dolu saniyede yaşanan
elektrik akımıyla aynen beraber resim yaparken ki gibi en derinden bazı şeyler
hissetmeli ve kabul etmelilerdi:
“Ben sensiz olamam. Biz birbirimizi tamamlamak
üzere yaratılmışız. O ahenk, ruh birliği, aşk kaybedemeyecek kadar değerli. Ve
hala da eskisi kadar hatta da daha da güçlü! Ne yaparsak yapalım, bu aşk bizi
kendisine çekiyor.”
Mesaj alındı kaptan!
En azından ben kendim
hafif monoton geçen ama bu aşkın başlaması için gerekli olan 56. bölümden
istediğim bu mesajı aldım. Umarım Defne de, Ömer de bizim en derinden
inandığımız aşklarının gücünü farkına varmıştır. Bu güçle birlikte birbirine
koşmadan, güzelce adımlar atma zamanı da artık geldi çattı. Çünkü gerçekten
hepimiz eşitiz. Koca evren hepimizi eşit derecede seviyormuş. Ayrı geçen bir
yıl biraz daha anlamamızı sağladı hiçbirimizin hayatının diğerinden daha önemli
olmadığını... Ve hepimiz ışığımızı yansıtacak biri bulup, gökyüzünde bir yıldız
olmak istiyoruz artık... Aynen o muhteşem Boğaz manzarasıyla birlikte onların
yeniden bir araya gelmelerine şahit olan diğer yıldızlar gibi parlamak...