Başlangıçta Cyrano
ve Roxane aynı yerdeler, aynı yanılgıya tutulmuşlar, ikisi de güzelliğe âşık.
Cyrano bu duygudan değil ama bunu açık etmekten kaçar, çünkü kendi çirkinliği
nedeniyle reddedilmek, çirkin olmaktan daha kötü. Yine de, Roxane'ın Christian'a
âşık olduğunu öğrendiğinde, bir umutla sorar: "Ya ahmağın biriyse? Ya
kafasının içi, dışı kadar güzel değilse?" Roxane buna pek ihtimal vermez,
mutlak güzeldir içi de. Ama değilse, o zaman kahrından ölür, ne yapsın?
Benim Cyrano'yu
anlamaya başladığım yer burası: yanılgı olduğunu bilerek beslediği duyguları
aklına uydurmaya, uyduramadığında da aklıyla kontrol etmeye çalışması.
Ardından, sevdiğinin mutluluğunu, onun isteklerini kendi aşkının önüne koyması
geliyor. Ve aşkta her şeyi mübah saymaması, sözünden caymaması. O da biliyor
aşkta zorlamanın olmadığını, zorla güzellik olmayacağını.
Ve adalet duygusu.
Çirkinliğin güzelliği hak etmediğini düşünmekte haksız belki, ama
sevilmeyeceğini düşündüğü için savaşa hiç girmemesinde de garipsenecek bir şey
yok. Aşkına karşılık alamayacaksa, sevdiği kadar sevilmeyecekse Roxane'ın
yanında olsa ne fark eder, olmasa ne?
Daha önce bu
hikâyeyi
gurur üzerinden okumayı seçmiş ve Cyrano'nun gururu nedeniyle aşkını
yaşayamadığına kanaat getirmiştim ben. Oysa bu kez hakkaniyet arzusu nedeniyle
bu noktaya geldiğini düşünüyorum. Birbirini sevenleri kavuşturmak istemesi,
kendi kalbini paramparça etmek pahasına Christian'a yardım etmesi gururundan
değil, birbirlerine uygun olduklarını ve birbirlerini hak ettiklerini
düşünmesinden.
Bir de şu var sanki:
Bir noktada Roxane, güzelliğe değil ruha âşık olduğunu, Christian'ın
sözlerinin, mektuplarının, içinde başka türden bir aşk uyandırdığını
söylüyor ama sözlerin ardında olup biteni bir türlü göremiyor. Aptal Christian
bile Roxane'ın gözlerinden, Cyrano'nun çırpınışından anlıyor da aşkı, Roxane
çözemiyor artık aşikâr olan sırrı. Hak etmeyi beceremiyor Cyrano'yu. Ve belki
de, bu kadar kolay değişen bir kalbe güvenemiyor Cyrano, ah Cyrano!
Cyrano böyle mi
düşündü yoksa öğrenilmiş çaresizliğine mi yenildi bilemeyiz tabii. Ama önce
güzelliğe âşık oluşu ve kırması kalbini Cyrano'nun, sonra, güya anlayınca
güzelliğin değil kalbin, ruhun kıymetli olduğunu, âşık olduğu o sözlerin
gerisindeki âşığı ayırt edemeyişi, yıllar boyu sohbetine mazhar olduğu adamın
yalnız gözlerindeki değil, sözlerindeki aşkı da seçemeyişi, benim gözümde
Roxane'ı her zaman haksız, her zaman suçlu yapacak. Cyrano'yu tanımasa,
şairliğinin tanığı olmasa belki anlarım - ki Cyrano'ya bu bile yetiyordu
aslında: "Hiç olmazsa haberi var ya yaşadığımdan!" Ama bana yetmiyor!
Ne zaman bu hikâye
ile karşılaşsam, sonunu bile bile umutlanıyorum Cyrano için, ama ikna
edemiyorum kendimi sonunun başka türlü olabileceğine. Roxane'ı
bağışlayamıyorum. Cyrano ile (Cyrano'ya değil) üzülüp kahrolurken, Roxane'in
acısını bir türlü ciddiye alamıyorum. Cyrano'nun başı dik ölümünü ne kadar
coşkulu ve sahici buluyorsam Roxane'ın yasını da bir o kadar sahte buluyorum.
Ah Cyrano!