Ama Yağız
Hazan’a kıyamıyordu tabii. Kendi halinde sessiz sakin takılan (halayı öldürmesini
saymazsak ^.^) Kerime’nin içinden senarist hariç hiç kimsenin anlam veremediği
bir şekilde bir psikopat çıkınca otuz yedinci bölümün sonunda dizi içerisinde
bulundurduğu fantastik, trajedi, dram, komedi gibi janrlara gerilimi de
ekleyecekti. Bölüm boyunca Hazan’ın ortadan kaybolması sonrası diğer
karakterlerin gamsızlığına karşın Yağız’ın çaresiz çabalamasını izleyecektik. Sonunda
da canı pahasına Hazan’a ulaşacaktı. İtiraf etmeliyim ki, çıkış noktasının
saçmalığına rağmen dış-gecenin hakkını verip dizinin temposunu artıran bu mezar
sahneleri oldukça heyecanlıydı. Sonraki bölümün ilk bir saatinde YağHaz’a
doyduk resmen. Mezardan kurtulmak için birlikte verdikleri mücadele, yolun
sonuna geldiklerini düşündükleri an gelmek üzere olan ve fakat Sinan tarafından
hiç edilen itiraf ve hastanedeki o duygu dolu sarılma. Hiç konuşmadan
gözleriyle anlaşmaları şahaneydi.


Öylesi bir
ölüm-kalım deneyimini birlikte atlatmış ve olay sonrası birbirlerini ilk
gördükleri anda kimseye aldırmadan birbirlerine koşmuş bu iki insanın
sonrasında kalplerine değil de, Farah’ın yalan olduğu kilometrelerce öteden
belli olan sözlerine itimat etmeyi seçip mesafeyi artırma çabaları oldukça
nafileydi.
Aslında ilk öpücük Hazan'dan gelmişti ^.^
Bana öyle bakma, anlayacaklar.
Yazı devam ediyor..