Bir Defne Topal Anatomisi

Defne'nin Beyni 
Debbish

“Kadınlar sevilmek için yaratılmıştır, anlamak için değil.” diyerek ne kadar doğru söylemiş Oscar Wilde. Ömer İplikçi ise onun bu sözünden ilham alarak kadınları bizlere 25.bölümde Alfred de Musset’in “Havayı geldiği gibi, rüzgarı estiği gibi, kadını olduğu gibi kabul edin” sözleriyle anlatmıştı. (Kendisi pek olduğu gibi kabul etmiyor ya neyse...) Zaten tarihten beri bilinen bir şeydir kadınları anlamanın imkansız olduğu. Erkekler ne kadar netse ve hayatları siyah ile beyazlardan oluşuyorsa; kadınların beyni de Neriman İplikçi’nin bize sürekli anlattığı gibi oldukça karmaşıktır. Çok farklı çalışır ve bu sayede siyah ile beyazın arasına grileri yerleştirir. Ancak ne olursa olsun bu beynin nasıl çalıştığını anlamak mümkün değildir. Hele söz konusu bu beyin Defne Topal’ınkiyse. Şimdi hepinizin bunu okurken “Onda beyin mi var?” dediğinizi duyar gibiyim. Herhalde 50 bölüm boyunca onun yaptığı akılsızlıklar yüzünden ekrana kumanda fırlatmanın her seferinde ucundan dönmüş olabilirsiniz. Ama merak etmeyin, onun da herkes gibi beyni var. Sadece bu beyin alıştığımız kadın beynine göre farklı formatlanmış. Evet, yine fark ettiğiniz gibi onu korumak ve en zor anlaşılan uzvunu anlatmak bana yani önünde ezeli avukatı Debbish’e düşüyor. 

Hayatta bazı insanlar beyinleriyle, bazıları ise kalpleriyle hareket ederler. Kalp çalıştığında beyin kalbe “Beni çok salak gösteriyorsun” der; beyin çalıştığında ise kalp ona “Beni çok kuralcı ve sıkıcı gösteriyorsun”. En güzeli ikisinin birlikte çalışmasını sağlamaktır tabii eğer mümkünse... Ama işte Kiralık Aşk’ta bize sanki Ömer beynin sesi olarak yansıtılırken, Defne ise her zaman kalbin sesi oldu. Bizim izlediğimiz ise beyinle kalbin bir gün aşk uğruna orta yerde buluşup birlikte çalışabilmelerini sağlamanın hikayesi. Ne yazık ki Lagerlof’un da dediği gibi “Dünyada hiçbir yol, kalple beynin arasındaki yol kadar uzun değildir.” 50.bölümün son sahnesinde bunu bir kere daha anladık. Ömer beyniyle olayları yorumlarken, Defne’nin kalbiydi orada olan. Ömer kalbiyle görebilseydi zaten sorgulamayacaktı iyi niyetini... Neyse Defne’nin beyninden yine geldim Muhteşem Ömer İplikçi’lere. Konudan uzaklaşmadan sebebi ziyaretimize geri döneyim. Aslında söylemek istediğim Jules Renard’ın “Aşk/sevgi bir kum saati gibidir; kalp dolarken beyin boşalır.” sözlerinde saklı. 

Daha çok küçük yaşta önce babası sonra da annesi tarafından terk edilen Defne’yi biraz hatırlamak ister misiniz? 30.bölümde “Neden anneanne, neden? Neden bizi terk ettiler? Bizim hiç sevilecek yanımız yok mu?” diye sayıklayan Defne’yi... Kendini hiçbir zaman sevilmeye layık görmeyen Defne’nin macerası işte o terk ediliş anından sonra başlamıştı. Ve o maceranın ardından o bir tercih yapmıştı: Hep çok ama çok sevecekti. Boşuna demedi Ömer, “Sevmeyi bilen bu şahane kadın” diye kendisine. Defne, annesiz babasız kalan kardeşini çok sevdi; terk edilmenin ardından hayatı boş veren ağabeyini çok sevdi; onlara hem annelik hem babalık yapan anneannesini de... Onlar için kendini kör kuyulara atmaktan bir an bile çekinmedi. Hayallerinden onlar uğruna vazgeçti. Bu kadar sevginin olduğu yerde ise beyin hiç fark etmeden arka planda kalıyor. Çünkü beyin demek mantıklı düşünmek, sıkıcı olmak, hata yapmamak hatta bazen de yeri geldiğinde hinlikler çevirmek demektir. Bize mucizesini anlatan Defne Topal’ın hayatında ise bunların hiçbiri yok. Zaten beyni eğer hepimizinki gibi çalışsaydı, en başta kendisine “Kiralık Aşk” teklifiyle gelen Neriman İplikçi’nin o teklifini kabul etmezdi. 

Biz ilk andan itibaren onun beynini adeta yokmuşçasına arka planda tutarak kalbiyle ilerlediği yolu izledik ve izlemeye devam ediyoruz. Hiç ama hiç durmadan hata yapması bundan. Ama fark ettiyseniz tüm hatalarına rağmen o beyni, tüm kadınlar gibi karmaşık bir şekilde çalışmadığından o kadınların düzenbaz oyunlarına da girmiyor. İşte en çok bundan seviyorum ben kendisini. Belki basiretsizlik deyin, belki eziklik ama kimsenin hatasını ona karşı kullanmayan ya da istediğini elde etmek adına bin bir takla atmayan Defne Topal benim için candır. Varsın kalbi beynini sollasın, hepimizi kızdırsın salaklıklarıyla ama en azından hep su gibi saftı diyebilelim. Ömer onun iyi niyetini sorgularken iç rahatlığıyla onu en iyi şekilde savunalım.  

Tabii bu arada hareketlerini kalbinin yönlendirmesi; beyninin hiç çalışmadığı anlamına da gelmiyor. O çok masum beyincik aslında hiç fark ettirmeden Defne’nin yaşadığı her şeyi ileride karşımıza birer hayat dersi olarak çıkarmak adına kaydediyor. Onun belleği her ne kadar 16GB’lık telefonlar gibi sürekli dolduğu için çalışmıyor gibi görünse de, o aslında her şeyini sonsuz saklama alanına sahip iCloud’da yedekliyor. Yeri geldiğinde ise hepimizi şaşırtmak adına çıkarıyor bir bir karşımıza. Özellikle de sevdiklerini düştükleri yerden kaldırmak ve onları hayata karşı yeniden motive etmek söz konusu olduğunda. 

Örneğin; 17.bölümdeki Defne’ye hepimiz hayran kalmadık mı? Ömer ile Sinan, Tranba’ya koleksiyonu verme konusunda çatışmaya girdiğinde Ömer’e “Herkes aynı tarafa gidiyor diye, sizin de o tarafa gitmeniz gerekmiyor” dediğinde ne kadar akıllıca konuşmuştu. Peki, işe ilk girdiğinde bilgisayardan bile anlamayan Defne’nin 19.bölümde Passionis’i kurtarmak adına adeta bir profesyonel gibi cep telefonundan üçlü konferans yapabilmesi? Ayrıca 21. bölümde resepsiyona katılan iş adamlarını Ömer’in tarafına çekmek adına (çok masumane bir fikir olsa bile) hepsine ev sevdiği şeyleri hediye olarak göndermesi de beyninin hepimizden farklı olarak çalışsa da çalıştığının göstergesi değil miydi? Ancak ben en çok o beyine 32.bölümde İtalyanlar ile sözleşmeleri bozulduğunda akşam evde Ömer’i teselli ederken hayran kalmıştım. Geçmişinde yaşadığı acılardan ders alan Defne, bu acılarla kurban yolu oynamak yerine onlardan ne kadar güzel anlamlar çıkardığını göstermişti bizlere. Bu örnekler böyle uzayıp gider... 

Sonuç olarak söylemek istediğim Defne’nin beyninin en saf ve son sürüm haliyle yerinde durarak aslında çok iyi bir şekilde çalıştığı... Sadece onun hayatında “sevgi” her şeyden önemli olduğundan kalp sürekli beyni solluyor. Bizler de kalbiyle hareket eden Defne’yi her hata yaptığında “akılsız” diye suçlayıp duruyoruz. Gönül isterdi ki; kalple beyin birlikte çalışsın... Ancak dediğim gibi biz zaten onun için bu yolculuktayız ve pek yakın zamanda buna şahit olacağımıza hiç şüphem yok. Beklemede kalın. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER