Hava sıcak.. Los Angeles, Beverly Hilton otelde düzenlenen CBS Summer lansman toplantısının sonuna yaklaşıyoruz. Muhtemelen (henüz yayın tarihi hakkında bilgi verilmedi) 2016'nın ilk aylarında izlemeye başlayacağınız yeni bir dizinin başrol oyuncularıyla röportaj yapmaya hazırlanıyoruz. Keşke kalemimin böyle bir mahareti olsaydı ya da ses/ görüntü kaydı yapmamıza izin verilseydi de size Damian Lewis ve Paul Giamatti röportajındaki neşeyi aktarabilseydim. Görüntülü röportaj yapan televizyon gazetecilerini sadece bu röportaj esnasında kıskandım. Evvelce Damian ve Paul ile çeşitli vesilelerle söyleşi yapmış olanlar, her soruya özenle ve cevap verdiklerini ve çok kibar adamlar olduğunu fısıldaşıyorlardı.
Daha sonra, şimdi RaniniTv için çok başarılı röportajlar yapan Cansu Uras'ın da onlarla aynı fikirde olduğunu öğrendim. O da Damian Lewis ile birebir röportaj yapma şansını yakalamış. İşte birazdan okuyacağınız röportajın toplantısına bu hisler içinde girdim. Araya, "güldük", "güldüler" gibi bence röportajı kağıt üzerinde biraz mesafeli hale getiren uyarılar da ekledim. Önce birbirlerinin sonra da herkesin sözünü keserek samimiyet çıtasını ufka çakan oyuncuların röportajı okurken umarım keyif alırsınız. İşte karşınızda, Amerika yayınından sadece bir gün sonra FX kanalında izleyeceğiniz Billions'un iki samimi yıldızı Damian ve Paul..
Bu kadar şeker olmaya hakkınız yok dostum!
● İzlediğimiz kadarıyla dizi ikinizin
yani savcı Chuck ve milyoner Bobby arasındaki savaş üzerine kurulu gibi duruyor ama birlikte sadece tek bir önemli
sahneniz var. Merak ediyorum bu ne kadar-
Paul Giamatti: Tanrı seni korusun.
Damian Lewis: Birbirimizi
çok seviyoruz.
Paul Giamatti: Birbirimizi gerçekten çok seviyoruz.
● – böyle devam edecek? Ve bu çatışmalı durumu korumak için çekimler boyunca ayrı mı
kalıyorsunuz?
PG: Şu an yani bu röportaj anı belki de birlikte geçirdiğimiz en
uzun süre. Demek istediğim, çekimler esnasında epeyce ayrı kaldık. İki farklı hikayemiz var diyebiliriz.
Bu yüzden de yollarımız fazla kesişmiyor, ki bu da karakterlerimiz için hoş bir
şey. Benim için ise kötü çünkü bu yakışıklı, turuncu kafalı genç adamla
istediğim kadar vakit geçiremiyorum. Ama aslında birbirimizle çok karşı karşıya
gelmememizden aktör olarak hoşnutum. Heyecan verici bir şey, umarım
izlemesi de öyle olur. Karakterlerin hikaye içindeki bir sonraki karşılaşmalarını
heyecanla bekliyorsunuz.
● Peki sahne çekmediğiniz anlarda sette birbirinizi
görüyor musunuz?
DL: Onlar
Queens’de çekim yapıyorlar ve ben Queens’e gitmem.
PG: Evet biz hep oradayız ve o Queens’e gelmiyor. Yani Bobby lüks yerlere gidiyor. Dolayısıyla şehrin tamamen farklı farklı yerlerinde çekim yapıyoruz.
DL: Aslında bizim, daha doğrusu benim sabit bir setim yok. Hikayemin, onların platolarında yer alan sahneleri yok. Bölümde de görüleceği üzere zamanımın çoğunu
Axe Capital’da geçiriyorum. Orası da kullanılmayan bir iş merkezinden platoya çevrildi, Hudson’ın 20 metre ilerisinde bir yerde boş bir iş merkezi. Ben de oraya
haftada 2-3 kere gidiyorum. Paul ise-
PG: Ben Queens’deki bir platoya gidiyorum. Hatta önceki gün Damian okuma provası için setimize geldi ve sanki
benim alanımı işgal ediyormuş gibi hissettim. Burada ne işin var senin diye
bağırmak istedim!
DL: Biraz düşmanca karşılandım diyebilirim.
Garipti doğrusu. (Gülüyorlar)
● İlk bölüm bence çok eğlenceliydi,
finans sektörü hakkında bir dizinin olabileceğinden çok çok daha eğlenceli…
PG: Öyle.. Öyle de olmalı, evet.
● Merak ediyorum, bu konsept ikinize ilk kez
anlatıldığında, bu dünyanın tabiatında daima var olan "drama" konusunda ikna
edilmeniz gerekti mi?
DL: Tanrım, bu soruya çok uzun bir cevabım
var.
PG: Kesinlikle
duymak isterdim.
DL: Hayır, kısa tutacağım. Kısaya yakın... Aslında bir işe ikna edilmesi inanılmaz
zor biriyim çünkü her şeyi fazlasıyla derinlemesine analiz ederim. Daha Showtime ile yeni bir dizi yapmışken, aklıma son gelecek şey onlarla
başka bir iş yapmaktı. Ama senaryoyu okuduğum zaman harika olduğunu düşündüm.
12 aydır okuduğum senaryolar arasında en iyisiydi. Ve bu iş her zaman cesaret
işidir. Çünkü iş devam ederken senaryoları aynı kalitede tutup tutamayacaklarını bilemezsin.
Sana projeyi anlatırlar, dizinin hedeflerinden bahsederler. Tıpkı Alex
Gansa ve Howard Gordon’ın Homeland’i
bana anlattığı ve yapmak istediklerinden bahsettiği gibi. İşin komedi tarafı hakkında konuşacak olursam, dizinin ve senaryonun bu kadar
oyunbaz olmasına ben de şaşırdım açıkçası. Bazen alenen bir komediye dönüşüyor. Bence bu durum dizinin sıkıcı, ilgi
çekmeyecek bir finans dünyası incelemesi olacağı gibi problemli bir algıyı
yenmeye fazlasıyla yardımcı oluyor. Sonuçta bu bir dizi yani bir eğlence ürünü.
PG: Ben ikna edilmesi çok kolay
biriyim. Çok ama çok kolay hem de. Brian Koppelman ve David Levien’in ikisini
de tanıyordum, bir süre önce onların yapımcısı olduğu The Illusionist filminde oynamıştım. Bahsettiklerinde dizinin daha tempolu, daha
gerilim türüne göz kırpan bir tarzı olacağını hissetmiştim. Senaryoyu
okuduğumda gerçekten de öyle olduğunu gördüm. Ve bunun harika bir fikir
olduğunu düşündüm. Bu işi seviyorum, biraz (pulp) "ucuz" nitelikleri de var ve mizahı bu işi daha yukarılara çıkarmayı başarıyor. Ama asıl etken bu
adamların çok iyi bir şey çıkaracaklarını hissetmemdi çünkü zeki ve tempolu
işleri seven çok akıllı adamlar. Çok ateşli de bir hissiyatı var. Alttan
alta kaynıyormuş gibi geliyor, anlatabiliyor muyum? Olumlu bir bir anlamda söylüyorum bunu, biraz ucuz roman havası var. Biraz fazla terletici.
DL: Evet, evet, evet. Aynen öyle.
PG: Karakter biraz gergin ve her an
patlamak üzere. Birine yumruk atacak ya da birini ısıracak gibi... Gerçekten
öyle ve ben bu özelliğini seviyorum.
DL: Ve bunun derecesi arttırılmış. Fazla kuvvetli,
fazla “alfa”. Dizideki kızlar da öyle. Herkes küstah, seksi, zeki ya da gerçek hayatta
olduğumuzdan daha güzel. Bu abartılı bir dünya. Ve bu dünyanın içine girmek çok eğlenceli.
Yazı devam ediyor...