● İlk bölümü izlediğimde dönüp dolaşıp geldiğim tema "sadakat" oldu.
İkinizin de oynadığı karakterler ailesine sadık ama iş arkadaşlarına, işine ya da
iş yerine karşı da sadakatliler. Bence bazen sadakati insanları değerlendirmek
zorunda kalmamak için neredeyse bir kalkan olarak kullanıyoruz. Bir şeylere körü körüne sadık olmak çok daha
kolay. Ama karakterleriniz açısından bakınca sizce bu dizi sadakat kavramının, daha
doğrusu kişisel sadakat kavramları birbiriyle çatışmaya başlayınca yaşanan kırılmaların ve
onları bir daha bir araya getiremeyişlerinin hikayesi mi?
PG: Kesinlikle, karakterlerin karşılarına çıkan
çatışmalar var hiç şüphesiz. Chuck
için aile, para, pozisyon, güç ve benzeri konular hakkında çok nüanslı
ayrıntılar var. Aslında sadakat üzerine özellikle düşünmemiştim.
Bazı açılardan bakınca ne demek istediğini anlıyorum. Haklısın, aile sadakati ve ona benzer değerler çatışmaya başlıyor.
Adalet gibi değerlere olan bağlılıktan ve bunun benzeri şeylerden fedakarlık
etmek mecburi. Karakterim adil olmak, hırslarına sadık kalmak, isteklerinden
utanmak ve onlar hakkında ikileme düşmek adına ahlaksızca şeyler yapabilir.
Evet, kesinlikle. Sadakat kelimesini düşünmemiştim ama bu çok enteresan.
DL: Bence onların sadakat anlayışları ikisinin de üzerinde etki
bırakacak çünkü büyük bir güce sahip olup ya da yüksek bir pozisyonda olup;
ülke, şirket ya da bir avukatlık bürosu, her ne olursa, yönetmek zorunda olup
da her gün o düzeni yürütmek uğruna tavizler vermek durumunda kalmayan biriyle tanışmadım. Bir idealist olarak
başlarsın. 21 yaşındaki bir idealist, tutkulu bir öğrenci olarak... Ama bir
ülkeyi, bir avukatlık bürosunu ya da uluslararası bir şirketi yönetme noktasına
geldiğinde günlük yaşamın tavizlerle dolar. Bu böyledir, işlerin yürüyebilmesi
için bu gerekir. Hayat bu.
PG: Aynen. İnanılmaz sorumlulukların ve
bazı şeylere duyulan sadakatin yükünü sırtlanırsın.
DL: Sanıyorum ki dizi devam ettikçe bu tavizler
onların insanlara olan sadakatini etkileyecek.
PG: Ve bu durum artacak, evet. Bence
çektiğimiz bölümlere de bakacak olursak onların yükü
daha da ağırlaşıyor.
● Manipülatif hisse senedi alışverişi teması yıllardır gündemde. Wolf of Wall Street de bunu işlemişti. Bence bu tip suçlar henüz halktan hak ettiği tepkiyi alamadı. Sizce bu dizi
insanların gözünü açmasına ya da bazılarının öfkelenmesine sebep
olacak mı?
PG: Bana sorarsan kesinlikle böyle bir
etkisi olabilir, evet. Yazarlara kalsa dizinin asıl amacı bu olmayabilir.
Sonuçta bir noktaya kadar dizimiz bir drama olarak kalmaya devam ediyor. Ama
bence kaçınılmaz olarak biraz bu etkiye yol açacaktır, evet.
● Geçtiğimiz on yılın
başlıklarına bakacak olursak Amerikan halkının ve dünyanın paraya, insanların onu
kullanışına ve etkisine karşı genel bir rahatsızlığı olduğunu söyleyebiliriz.
Sizce bu durum karakterleri, özellikle de Bobby Axelrod’u dizinin kötü adamı
yapar mı? Sizce seyircinin bakış açısı içinde yaşadıkları dünya tarafından refleks olarak şekilleniyor mu?
DL: Biliyorsunuz, 2007 ya da 2008’den beri finans dünyasına
yöneltilen büyük bir öfke var. Hepimiz artık ekonomik terimleri; türevin, borçların
ödenmeme riskine karşı sigorta mailyetlerinin ne olduğunu biliyor ve anlıyoruz.
Ama bu işler hala epey karanlık ve belirsiz. Ve bence genel bakış açısı bu
insanların yaptıklarının yanlarına kâr kaldığı yönünde. Onlar hala hukuk
kuralları tarafından yeterince sınırlanmadılar ve hâlâ yüklü ikramiyeler
alıyorlar. Ve bu yüzden bence Bobby’nin kötü adam olduğuna dair bir önyargı
olacaktır.
Ancak diziye böyle başlarsanız
kendinize haksızlık etmiş olursunuz. Bence bu dizi daha çok güçlü ve zengin
insanların nasıl hareket ettikleriyle ilgili antropoljik bir inceleme. Bu
yüzden de bu insanlar eğer istemezlerse bu dünyada ahlaki bir duruş sergilemeyebilirler,
bunun kararını onlar verebilir ancak. Dizi sadece bu iki nüfuzlu adamın
davranışları, başarıları, birbirleriyle olan rekabeti üzerine kurulu olsaydı
bile iki ya da üç sezon gidebilirdi. Hikaye onlar ahlaki olarak hangi tarafta
olduklarına karar vermeseler bile insanı tatmin ediyor. Onların iyi ya da kötü
olduklarına seyirci karar verecek.
PG: Dizide karakterler ince bir çizginin
üzerinde yürüyorlar ve bu konuda epey becerikli olmak zorundalar. Ve bana
kalırsa dizinin ilginç ve heyecan verici olmasının sebeplerinden biri de bu.
DL: Bence bu konuda durmak istedikleri nokta
da bu, öyle değil mi?
PG: Evet, bence öyle. Aynen.
Zor bir durum. Zor olacak. Umarım seyircinin izlemek istemesine sebep
olacak bir şeydir bu. İlgi çekici bir şey olacak izlemenizi sağlayacak,
anlatabildim mi?
DL: Evet. Haklısın. Ben de bir borsa milyarderi
gördüğümde aynı şeyleri düşünüyorum.
PG: Ama birçok insan federal devlete
bakıp aynı şeyi söyleyebilir. İkisi de insanların sıkıntıyla yaklaştığı sorunlu
birer oluşum. Bence bu çok enteresan bir bakış açısı. Amerikalıların parayla
ilişkisi çok ilginç, öyle değil mi? Karışık bir ilişki. Ve diziye de bunun
yansıyacağını düşünüyorum, anlatabildim mi?
Bakınız: hâlâ Wolf Hall izlememiş bir Paul Giamatti!
● İkiniz de defalarca
ödüllere aday gösterilen aktörlersiniz ve eminim ki gelecek yıl Emmy zamanı
geldiğinde ikinizin de adını adaylar arasında göreceğiz. Televizyon ödülleri yaklaşmaktayken
sormak isterim, hangi dizileri seviyorsunuz? Paul, Wolf Hall dizisini izledin mi?
PG: Söylemekten çok utanıyorum ama Wolf Hall dizisini henüz izlemedim. İzlemeyi sabırsızlıkla
bekliyorum. İkilemde kaldım – evet, izlemek istiyorum. Size tamamen dürüst bir
cevap vereceğim. Kitapları da okumak istediğim için ne yapacağımı bilemedim.
Sıkıntılarımdan biri de bu…
DL: Ben de bu hatayı sürekli yapıyorum. Böyle diye diye hiçbir şey izleyemiyorsun sonunda.
PG: Aynen.
DL: Kitabı okumaya vakit bulamayacaksın –
PG: Hiçbir şey yapamayacağım. Ve bu durum çok paralize edici. O yüzden izlemek zorundayım.
İzlemek zorundayım ve bunu bir gün yapacağım. Çok iddialı bir televizyon seyircisi
değilim. Aslında şimdi izlediğimden çok daha fazla şey izlemem gerek. Birçok
diziye sonradan yetişiyorum, o yüzden de herkesin halihazırda izlediği şeyleri
geç izliyorum. En sonunda Breaking Bad seyretmeye
başladım. Kaç yıl geç kaldım, kim bilir... Ama çok iyi bir dizi, son zamanlarda
onu izliyorum yani. Şu anda yayında değil ama ben tadını çıkarıyorum.
DL: Korkarım ki benim de izleme alışkanlıklarım senden çok
farklı değil. The Killing’in Nordic versiyonunun ilk sezonunu izliyorum. O kadar gerideyim yani. Lanet
olsun, o kadar iyi ki. Çok iyi. Tanrım, çok çok iyi bir dizi!
PG: Nordic versiyonu mu? Evet, kulağa harika geliyor.
DL: Sofie Gråbøl öyle iyi bir oyuncu ki…
Yazı devam ediyor...