Billions, para ve değerler çatışması üzerine kurgulanmış bir kedi-fare oyunu...

İlk bölümü izlediğimde dönüp dolaşıp geldiğim tema "sadakat" oldu. İkinizin de oynadığı karakterler ailesine sadık ama iş arkadaşlarına, işine ya da iş yerine karşı da sadakatliler. Bence bazen sadakati insanları değerlendirmek zorunda kalmamak için neredeyse bir kalkan olarak kullanıyoruz.  Bir şeylere körü körüne sadık olmak çok daha kolay. Ama karakterleriniz açısından bakınca sizce bu dizi sadakat kavramının, daha doğrusu kişisel sadakat kavramları birbiriyle çatışmaya başlayınca yaşanan kırılmaların ve onları bir daha bir araya getiremeyişlerinin hikayesi mi?
 
PG: Kesinlikle, karakterlerin karşılarına çıkan çatışmalar var hiç şüphesiz. Chuck için aile, para, pozisyon, güç ve benzeri konular hakkında çok nüanslı ayrıntılar var. Aslında sadakat üzerine özellikle düşünmemiştim. Bazı açılardan bakınca ne demek istediğini anlıyorum. Haklısın, aile sadakati ve ona benzer değerler çatışmaya başlıyor. Adalet gibi değerlere olan bağlılıktan ve bunun benzeri şeylerden fedakarlık etmek mecburi. Karakterim adil olmak, hırslarına sadık kalmak, isteklerinden utanmak ve onlar hakkında ikileme düşmek adına ahlaksızca şeyler yapabilir. Evet, kesinlikle. Sadakat kelimesini düşünmemiştim ama bu çok enteresan.
 
DL: Bence onların sadakat anlayışları ikisinin de üzerinde etki bırakacak çünkü büyük bir güce sahip olup ya da yüksek bir pozisyonda olup; ülke, şirket ya da bir avukatlık bürosu, her ne olursa, yönetmek zorunda olup da her gün o düzeni yürütmek uğruna tavizler vermek durumunda kalmayan biriyle tanışmadım. Bir idealist olarak başlarsın. 21 yaşındaki bir idealist, tutkulu bir öğrenci olarak... Ama bir ülkeyi, bir avukatlık bürosunu ya da uluslararası bir şirketi yönetme noktasına geldiğinde günlük yaşamın tavizlerle dolar. Bu böyledir, işlerin yürüyebilmesi için bu gerekir. Hayat bu.
 
PG: Aynen. İnanılmaz sorumlulukların ve bazı şeylere duyulan sadakatin yükünü sırtlanırsın.
 
DL: Sanıyorum ki dizi devam ettikçe bu tavizler onların insanlara olan sadakatini etkileyecek.
 
PG: Ve bu durum artacak, evet. Bence çektiğimiz bölümlere de bakacak olursak onların yükü daha da ağırlaşıyor.
 
● Manipülatif hisse senedi alışverişi teması yıllardır gündemde. Wolf of Wall Street de bunu işlemişti. Bence bu tip suçlar henüz halktan hak ettiği tepkiyi alamadı. Sizce bu dizi insanların gözünü açmasına ya da bazılarının öfkelenmesine sebep olacak mı?
 
PG: Bana sorarsan kesinlikle böyle bir etkisi olabilir, evet. Yazarlara kalsa dizinin asıl amacı bu olmayabilir. Sonuçta bir noktaya kadar dizimiz bir drama olarak kalmaya devam ediyor. Ama bence kaçınılmaz olarak biraz bu etkiye yol açacaktır, evet.
 
Geçtiğimiz on yılın başlıklarına bakacak olursak Amerikan halkının ve dünyanın paraya, insanların onu kullanışına ve etkisine karşı genel bir rahatsızlığı olduğunu söyleyebiliriz. Sizce bu durum karakterleri, özellikle de Bobby Axelrod’u dizinin kötü adamı yapar mı? Sizce seyircinin bakış açısı içinde yaşadıkları dünya tarafından refleks olarak şekilleniyor mu?
 
DL: Biliyorsunuz, 2007 ya da 2008’den beri finans dünyasına yöneltilen büyük bir öfke var. Hepimiz artık ekonomik terimleri; türevin, borçların ödenmeme riskine karşı sigorta mailyetlerinin ne olduğunu biliyor ve anlıyoruz. Ama bu işler hala epey karanlık ve belirsiz. Ve bence genel bakış açısı bu insanların yaptıklarının yanlarına kâr kaldığı yönünde. Onlar hala hukuk kuralları tarafından yeterince sınırlanmadılar ve hâlâ yüklü ikramiyeler alıyorlar. Ve bu yüzden bence Bobby’nin kötü adam olduğuna dair bir önyargı olacaktır.

Ancak diziye böyle başlarsanız kendinize haksızlık etmiş olursunuz. Bence bu dizi daha çok güçlü ve zengin insanların nasıl hareket ettikleriyle ilgili antropoljik bir inceleme. Bu yüzden de bu insanlar eğer istemezlerse bu dünyada ahlaki bir duruş sergilemeyebilirler, bunun kararını onlar verebilir ancak. Dizi sadece bu iki nüfuzlu adamın davranışları, başarıları, birbirleriyle olan rekabeti üzerine kurulu olsaydı bile iki ya da üç sezon gidebilirdi. Hikaye onlar ahlaki olarak hangi tarafta olduklarına karar vermeseler bile insanı tatmin ediyor. Onların iyi ya da kötü olduklarına seyirci karar verecek.
 
PG: Dizide karakterler ince bir çizginin üzerinde yürüyorlar ve bu konuda epey becerikli olmak zorundalar. Ve bana kalırsa dizinin ilginç ve heyecan verici olmasının sebeplerinden biri de bu.
 
DL: Bence bu konuda durmak istedikleri nokta da bu, öyle değil mi?
 
PG: Evet, bence öyle.  Aynen.  Zor bir durum. Zor olacak. Umarım seyircinin izlemek istemesine sebep olacak bir şeydir bu. İlgi çekici bir şey olacak izlemenizi sağlayacak, anlatabildim mi?
 
DL: Evet. Haklısın. Ben de bir borsa milyarderi gördüğümde aynı şeyleri düşünüyorum.
 
PG: Ama birçok insan federal devlete bakıp aynı şeyi söyleyebilir. İkisi de insanların sıkıntıyla yaklaştığı sorunlu birer oluşum. Bence bu çok enteresan bir bakış açısı. Amerikalıların parayla ilişkisi çok ilginç, öyle değil mi? Karışık bir ilişki. Ve diziye de bunun yansıyacağını düşünüyorum, anlatabildim mi?

Bakınız: hâlâ Wolf Hall izlememiş bir Paul Giamatti!

● İkiniz de defalarca ödüllere aday gösterilen aktörlersiniz ve eminim ki gelecek yıl Emmy zamanı geldiğinde ikinizin de adını adaylar arasında göreceğiz. Televizyon ödülleri yaklaşmaktayken sormak isterim, hangi dizileri seviyorsunuz? Paul, Wolf Hall dizisini izledin mi?
 
PG: Söylemekten çok utanıyorum ama Wolf Hall dizisini henüz izlemedim. İzlemeyi sabırsızlıkla bekliyorum. İkilemde kaldım – evet, izlemek istiyorum. Size tamamen dürüst bir cevap vereceğim. Kitapları da okumak istediğim için ne yapacağımı bilemedim. Sıkıntılarımdan biri de bu…
 
DL: Ben de bu hatayı sürekli yapıyorum. Böyle diye diye hiçbir şey izleyemiyorsun sonunda.
 
PG: Aynen.
 
DL: Kitabı okumaya vakit bulamayacaksın –
 
PG: Hiçbir şey yapamayacağım.  Ve bu durum çok paralize edici. O yüzden izlemek zorundayım. İzlemek zorundayım ve bunu bir gün yapacağım. Çok iddialı bir televizyon seyircisi değilim. Aslında şimdi izlediğimden çok daha fazla şey izlemem gerek. Birçok diziye sonradan yetişiyorum, o yüzden de herkesin halihazırda izlediği şeyleri geç izliyorum. En sonunda Breaking Bad seyretmeye başladım. Kaç yıl geç kaldım, kim bilir... Ama çok iyi bir dizi, son zamanlarda onu izliyorum yani. Şu anda yayında değil ama ben tadını çıkarıyorum.
 
DL: Korkarım ki benim de izleme alışkanlıklarım senden çok farklı değil. The Killing’in Nordic versiyonunun ilk sezonunu izliyorum. O kadar gerideyim yani. Lanet olsun, o kadar iyi ki. Çok iyi. Tanrım, çok çok iyi bir dizi!
 
PG: Nordic versiyonu mu?  Evet, kulağa harika geliyor.
 
DL: Sofie Gråbøl öyle iyi bir oyuncu ki…
 

Yazı devam ediyor...

 
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER