-Defne’nin Ömer’e kıvrana kıvrana “abimler tanışmak istiyor” deyişinden başlayarak, Ömer’in mahalleye gelip anında tabure-çekirdek-gıybet raconunun göbeğine dalması konusunda bir iki kelam etmek için bile bu “Not” kısmı açılmak zorundaydı, onu baştan söyleyeyim. Cep mendilli yeni nesil İstanbul beyefendisi suretinden deri ceketli, skinny jean’li asi delikanlı kılığına yatay geçiş yapıp mahallede biten Batman Ömer’in, dakika bir pas bir topa girip, sektir babam sektir kafasına 10 yaşından beri hep bu anı bekliyormuşçasına girmesini yeriz! “Her mahalleye bir Ömer İplikçi!” diye kampanya yapacak olan muhtar sana söylüyorum, oyum senindir! Ayrıca; en tez vakitte halı saha maçlarında görüşmek üzere genşşler. Ondan sonra sizin bir basketinizi de alırım Serdar ve İso!
-Defne’nin İso ve Yasemin’e verdiği tepkiye baktım ve dedim ki; Ömer’in her şey sana benzesin duası ara ara da ters çalışıyor demek ki. Defne’cim, senin de içine ara ara Ömer kaçıyor, dikkat et, sen öyle duvarlar arasında yürümeye de alışkın değilsin, dizini dirseğini incitmeyesin.
-“Durduğun yerden bakınca her insan yarımdır” diyen İso’nun “felsefi thuglife” kafasından başta Ömer olmak üzere tüm dertlilere birer kuple alabilir miyiz? Ömer’in şarabına katsak da olur.
-Veya Defne’nin şarabına katalım. Aslında katmadan da kafası çok güzel oluyor ya kendisinin... Mahzenlerden çıkmayasıca bir adet Defne’yi ara ara hep isteriz! Ayrıca “son ruj bükücü Ömer” dediğimizi belli ki duyup karşı atağa geçtiğini fark etmedik sanma Ömer’in Defne’si! Tek taşımı kendim aldım OUT! Ömer’i öyle bir öperim ki rujumu kendim bükerim IN!
Son ruj bükücü değişti! Ömer'in Defne'si!
-Şimdi Ömer’cim, haftalık kahvaltı menüsünü D.S. (Defne’den Sonra) diye revize etmemiz gerekiyorsa söyle, bilelim. Yoksa çimen yeşili sebze suyu beklerken çilek fondü görüp koltuktan düşüyoruz, gafil avlama böyle bizi! Sırada ne var? İstiridye ve karides mi? Gerçi 8:30’daki kahvaltı için biraz ağır kaçar, ama ne demiştin dur bakayım... Defne ile bir orta yol bulacaktınız di mi? ;)
-Defne’nin hem güzel hem yetenekli olmasıyla baş etmek düştü şimdi de payına Ömer, haklısın, zor işin... O güzel sözlerine bu bölüm Defne de hayranlık dolu bakışlarıyla “kararlılık ve zeka”ndan dem vurarak, bol bol da “sen gerçek misin?” diye şaşırarak karşılık verdi ama... fark etmişsindir ;)
-Ömer’in defne yaprağıyla süslediği hediyesinden sonra, “evlilik teklifinin çıtasını arşa taşıdığı yetmiyormuş gibi, özel gün hediyelerine de yeni bir level atlattığı için Ömer’den nefret eden erkekler” dernek kurdular mı daha? Kurulduysa ben de birilerini yazdıracağım.
-“Karanlık Alman operası İtalyan’a döner... Aşk olur... Birden bire...” Demek Ömer’in içini titreten o meşhur filmin meşhur sahnesi sensin. Aynı Ömer bu sabah Sude’ye “Aşk değiştirir” de demişti... O vakit sakıncası yoksa, Ömer’in birden bire gelen bu aşkın, getirip götürecekleriyle kendisini değiştirmesine nasıl müsaade edeceğini izlemeye biletimi alıyorum ben. Yeterince erkenciyim de, ön sıradaki yerim başkasına verilmesin!
-Ve son olarak Sude-Yasemin-Deniz üçgeni. Aslında burada kümeye girip çıkanlarla beraber üç değil sekiz-dokuzgenden bile bahsedebiliriz ama, Ömer’in yüksek verimli anlatım konusundaki sözlerini üstüme alınmak için geç bile kaldım o yüzden konuyu basitleştirip hemen sadede geleyim! Sude’nin Yasemin’le yaptığı akla zarar iş birliği, Yasemin’in nihayet kadınsal içgüdülerini patır patır konuşturmaya karar verişi; ve Deniz’in bu oyuna yan sahadan girip günün en karlı çıkanı olmayı öyle ya da böyle becermesi hep kendi içinde takdire şayan hinlikler çakallıklar efendim. Takdir edilmesi gerekir. Bu hikayenin Neriman’ın 200bin TL’sinin akıbetinden daha fazla çıkmaz sokağı kaldıracak gücü var; o yüzden “challange accepted” diyelim! Ha! Çıkmaz sokaklar tamam, ama Defne’nin sokağı ne iş Deniz? “Cehennemden fırlama zebani olmuşum, kızı adeta hipnotize etmek suretiyle evinin içine girivermişim, bir adresi mi bilmeyeceğim?” diyorsun belki. Varsın olsun ona da bir peki’miz...
Merakta kalalım, merakla kalalım; çünkü merak kediyi öldürmez, zekayı güçlendirir! Sevgiler...