Silip yeniden yazmaya cesaretin var mı?
Aslı'nın kokusunu içine çekmek için tüm fırsatları değerlendiren Ferhat Aslan.^^
Hiç kimsenin uyumadığı bir gece. Herkesin gözleri başka türlü bir kedere açılmış, kapanmıyor. Aslında herkesin var bir dermanı, ama kimse birbirine derman olamıyor. Başka köşelere çekilmiş, ortak kadersizliklerine ağlıyorlar. Terk etmek, terk edilecek olmak, terk edilmiş olmak ve geriye dönememek, terk edilen birine kollarını açmak, yeniden terk edilmekten korkmak, terk edilmişliğiyle her gün yeniden yüzleşmek… Ferhat, Aslı, Yiğit, Abidin, Gülsüm, Yeter… Hepsinin birbirine çok benzeyen ama bambaşka yaraları var, hepsi bir başka yanına isyan ediyor yaşamın, hepsi başka türlü bir uykusuzluğun pençesine takılmış.
 
Böyle geceler karanlık olur, ama o karanlığa dalan gözler yepyeni ihtimaller bulup çıkarabilirler boşluğun içinden. Aslı sorular sormayı seçti, Ferhat konuyu değiştirmeyi, Yiğit hamle yapmamayı, Yeter suskunluğu, Gülsüm gözyaşını. Abidin'se bir adım atmaya karar verdi. Dünyanın en orijinal fikri değil ama, hem içinde bulunduğu toplumun, hem de kalbinin onaylayacağı bir fikir buldu. Bunların bir araya gelmesi de pek kolay bir şey değildir. Abidin için de kolay olmadı, kolay olmayacak. Ama olduğunda aynı anda birkaç kişiye birden deva olacak.
 
Abidin yine bölümün kahramanı oldu. Her cümlesinde haklıydı ama, "Aslında ortada bir suç da yok" dediği yerde kim bilir kaçıncı kez çaldı kalbimi. İnsanlara duymak istediklerini değil, söylenmesi gerekenleri söylüyor Abidin. Üstelik öyle söylenmesi gerektiği için, doğrusu o olduğu için değil, söylediği şeye bütünüyle inanarak söylüyor ne söylüyorsa. O yüzden de her bir lafının arkasında sapasağlam durabiliyor.
 
Gülsüm'e karşı bir şeyler hissediyor olmasından "ama" sözcüğüyle başlayan cümleler kurarak söz edecek değilim. Bunları hissetmiyor olsaydı da böyle davranacağından hiç şüphem yok çünkü. Şu noktada, aile üyelerini teskin etmek için değil, Gülsüm'ün duygularını çözemediği için abilik yapacağının altını ısrarla çiziyor bence. Oysa fark etmez, her ikisi de istedikten sonra ister kağıt üstünde evli olsunlar, isterlerse yüzyılın aşkını yaşasınlar, bu konuda konuşmak kimseye düşmez.
 

 
Uykusuz ve karanlık geceden kalbiyle çıkamadı Aslı. Kalbi karanlığın en dibine sımsıkı tutunmuş, orayla bir olmuş adeta, kıpırdamaya da niyetli değil. Ama bütün vücudu hayatta tutmayı beceren kalbin gücü, karanlıkta tek başına atmaya yetmiyor işte. Bir başka kalbin tik taklarına muhtaç kalıyor aşka düşünce. İnsan, dünyayı değiştirmeye yetecek gücü buluyor da kendinde, iki adım öteye gitmeye derman bulamıyor. Aslı tek başına taşıyor bu aşkın yükünü ve gücü yavaş yavaş tükeniyor.
 
Ferhat onu seviyor, tamam, biraz zorlayınca sevdiğini bile söyleyebiliyor hatta, ama bu yeterli değil. Bir noktada Aslı'ya da yetmedi işte. Çünkü Aslı'nın ilk gün gördüğü Ferhat'la onu öpen, onu sevdiğini söyleyen Ferhat arasında bir fark yok. "Bak biz birbirimiz başka bir yerde tanımış olsak birbirimizin yüzüne bakmayız Ferhat. Bizim aynı odada nefes almamız imkânsız, biz o kadar farklıyız." diyen Aslı, içindeki karanlığa, bataklığa rağmen Ferhat'ı her şeye, herkese karşı savunabilen birine dönüştü de Ferhat Aslı'yı sevdiğini, onunla bir yaşam kurmak istediğini ufacık bir hareketiyle bile gösteremedi. Haftalar önce söylemiştim, gösterilmeyen sevgi yoktur diye. İki cümle söyleyip, iki kez öpmekle olmuyor. Sevgiyi göstermenin, sevildiğini hissettirmenin sayısız yolu var fakat Ferhat bunların hepsine birden arkasını dönüp burnunun dikine yürüyor son sürat. Aslı sabır taşı olsa çatlardı, çatladı…
 
Aslı arkasını dönüp giderken onu durduran, beline sarılıp saçlarını koklaya koklaya ağlayan Ferhat çok etkileyiciydi, kabul. Ama Aslı artık onu fark edecek zamanı çoktan geçmişti, kendisini kurtarmaya çalışıyordu artık o girdaptan. Ferhat'ın onu bir daha bırakmayacakmış gibi sımsıkı saran kolları olmasa da fark etmezdi, mıknatıs gibi çekilmişlerdi zaten birbirlerine. Ama Aslı bu tutukluluğun açacağı tüm yaraları taşıyordu bedeninde, ruhunda ve bundan bir an sonra Ferhat'ın bambaşka bir noktada olabileceğini defalarca deneyimlemişti. Ferhat onu öperken Aslı'nın ellerinin kollarının ne garip haller aldığına bir bakın. Bu sefer de beni bırakıp gitme dercesine neresine denk getirirse orasından tutup sardı Ferhat'ı.
 
Fakat Aslı bir karar vermiş ve hazırlığını da yapmıştı çoktan. Ferhat bu kez konuşsaydı ya da öncekilerden farklı davransaydı, kendisi üşüyüp şömineyi yaksaydı mesela ya da ben acıktım, bir şeyler yiyelim deseydi Aslı'nın fikri değişirdi belki. Karşısında kalpsiz, ruhsuz bir odunun değil de bir insanın durduğunu görse hazırdı belki de bir ömür orada kalmaya. Ama Ferhat aynı Ferhat'tı ve değişen Aslı olmalıydı.
 
Onuncu bölümde Ferhat'ın bıraktığı notu cebine attığında ne hayaller kurmuştuk halbuki. Meğer o muzır not, bir veda notu olup kalbine saplanacakmış Ferhat'ın. "Çayın da derdi var ateşte yandığına göre, bekleye bekleye karardığına göre." Aslı'nın yanmasına rağmen Ferhat'ın yanında kalmasının bir sebebi vardı, beklemekten şikayetçi değildi, çünkü böylece demleniyor, kendi rengini buluyordu. Ama hepsinin bir dozu vardı. Fazla bekleyen çay ya acırdı ya soğurdu. Aslı acıyacak, damakta acı bir tat bırakacak biri değil, o soğudu beklerken.


Anlatsaydın anlardım...
 
Kurbağayı prens yapmak için öpmemişti o, kurbağayı, kurbağa haliyle sevdiği için öpmüştü. Kurbağanın da öpücükle değil, o öpücüğün kaynağı olan sevgiyle, o sevgiye layık olmak için değişmesi gerekiyordu. Oysa kurbağa değişmeye direniyor, değişmekten korkuyordu, bataklığına sımsıkı tutunuyor, karaya çıkmaya yeltenmiyordu. Bunları istemiyor değildi, ama kendini tutuyordu. Azad Baba'nın dediği gibi söylersek, "sevdayı bulmuş, ellerinde sımsıkı tutmuş, düşürmemek için neler çektiğinin farkında değil".
 
Havaalanında arkasını dönüp gitmeden önce yüzüğü neden çıkarıp Ferhat'ın avucuna bırakmadığını merak etmiştim Aslı'nın. Sonra, o noktada yüzüğün bir anlamı olmadığını fark edip susmuştum. Evet birbirlerine âşıklardı ama, birbirlerinden bir şeyler bekleyebilecekleri bir noktada değillerdi, yüzük de evlilikleri gibi formaliteydi. Ama daha sonra beklentiler başladı, aralarındaki bağ güçlendi ve yüzüğün parmaktan çıkması bir anlam kazandı.
 
Gerçi ben o notu görür görmez, o yarı çıplak haliyle dışarı koşmasını beklerdim Ferhat'ın, ama hem havanın soğukluğunu hem de Ferhat'ın komando hızıyla değişip aksiyona koştuğunu bildiğimden bir şey demiyorum. Fakat o yüzüğü geri takmak, o geceyi anlık değil ömürlük kılmak için neler yapacağını görmek istiyorum.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER