Hiç kimsenin
uyumadığı bir gece. Herkesin gözleri başka türlü bir kedere açılmış,
kapanmıyor. Aslında herkesin var bir dermanı, ama kimse birbirine derman
olamıyor. Başka köşelere çekilmiş, ortak kadersizliklerine ağlıyorlar. Terk
etmek, terk edilecek olmak, terk edilmiş olmak ve geriye dönememek, terk edilen
birine kollarını açmak, yeniden terk edilmekten korkmak, terk edilmişliğiyle
her gün yeniden yüzleşmek… Ferhat, Aslı, Yiğit, Abidin, Gülsüm, Yeter… Hepsinin
birbirine çok benzeyen ama bambaşka yaraları var, hepsi bir başka yanına isyan
ediyor yaşamın, hepsi başka türlü bir uykusuzluğun pençesine takılmış.
Böyle geceler
karanlık olur, ama o karanlığa dalan gözler yepyeni ihtimaller bulup
çıkarabilirler boşluğun içinden. Aslı sorular sormayı seçti, Ferhat konuyu
değiştirmeyi, Yiğit hamle yapmamayı, Yeter suskunluğu, Gülsüm gözyaşını.
Abidin'se bir adım atmaya karar verdi. Dünyanın en orijinal fikri değil ama, hem
içinde bulunduğu toplumun, hem de kalbinin onaylayacağı bir fikir buldu.
Bunların bir araya gelmesi de pek kolay bir şey değildir. Abidin için de kolay
olmadı, kolay olmayacak. Ama olduğunda aynı anda birkaç kişiye birden deva
olacak.
Abidin yine bölümün
kahramanı oldu. Her cümlesinde haklıydı ama, "Aslında ortada bir suç da
yok" dediği yerde kim bilir kaçıncı kez çaldı kalbimi. İnsanlara duymak
istediklerini değil, söylenmesi gerekenleri söylüyor Abidin. Üstelik öyle
söylenmesi gerektiği için, doğrusu o olduğu için değil, söylediği şeye
bütünüyle inanarak söylüyor ne söylüyorsa. O yüzden de her bir lafının
arkasında sapasağlam durabiliyor.
Gülsüm'e karşı bir
şeyler hissediyor olmasından "ama" sözcüğüyle başlayan cümleler
kurarak söz edecek değilim. Bunları hissetmiyor olsaydı da böyle
davranacağından hiç şüphem yok çünkü. Şu noktada, aile üyelerini teskin etmek
için değil, Gülsüm'ün duygularını çözemediği için abilik yapacağının altını
ısrarla çiziyor bence. Oysa fark etmez, her ikisi de istedikten sonra ister kağıt
üstünde evli olsunlar, isterlerse yüzyılın aşkını yaşasınlar, bu konuda
konuşmak kimseye düşmez.
Uykusuz ve karanlık
geceden kalbiyle çıkamadı Aslı. Kalbi karanlığın en dibine sımsıkı tutunmuş,
orayla bir olmuş adeta, kıpırdamaya da niyetli değil. Ama bütün vücudu hayatta
tutmayı beceren kalbin gücü, karanlıkta tek başına atmaya yetmiyor işte. Bir başka
kalbin tik taklarına muhtaç kalıyor aşka düşünce. İnsan, dünyayı değiştirmeye
yetecek gücü buluyor da kendinde, iki adım öteye gitmeye derman bulamıyor. Aslı
tek başına taşıyor bu aşkın yükünü ve gücü yavaş yavaş tükeniyor.
Ferhat onu seviyor,
tamam, biraz zorlayınca sevdiğini bile söyleyebiliyor hatta, ama bu yeterli
değil. Bir noktada Aslı'ya da yetmedi işte. Çünkü Aslı'nın ilk gün gördüğü
Ferhat'la onu öpen, onu sevdiğini söyleyen Ferhat arasında bir fark yok. "Bak biz birbirimiz başka bir yerde tanımış
olsak birbirimizin yüzüne bakmayız Ferhat. Bizim aynı odada nefes almamız
imkânsız, biz o kadar farklıyız." diyen Aslı, içindeki karanlığa,
bataklığa rağmen Ferhat'ı her şeye, herkese karşı savunabilen birine dönüştü de
Ferhat Aslı'yı sevdiğini, onunla bir yaşam kurmak istediğini ufacık bir
hareketiyle bile gösteremedi. Haftalar önce söylemiştim, gösterilmeyen sevgi
yoktur diye. İki cümle söyleyip, iki kez öpmekle olmuyor. Sevgiyi göstermenin,
sevildiğini hissettirmenin sayısız yolu var fakat Ferhat bunların hepsine
birden arkasını dönüp burnunun dikine yürüyor son sürat. Aslı sabır taşı olsa
çatlardı, çatladı…
Aslı arkasını dönüp
giderken onu durduran, beline sarılıp saçlarını koklaya koklaya ağlayan Ferhat
çok etkileyiciydi, kabul. Ama Aslı artık onu fark edecek zamanı çoktan
geçmişti, kendisini kurtarmaya çalışıyordu artık o girdaptan. Ferhat'ın onu bir
daha bırakmayacakmış gibi sımsıkı saran kolları olmasa da fark etmezdi,
mıknatıs gibi çekilmişlerdi zaten birbirlerine. Ama Aslı bu tutukluluğun
açacağı tüm yaraları taşıyordu bedeninde, ruhunda ve bundan bir an sonra
Ferhat'ın bambaşka bir noktada olabileceğini defalarca deneyimlemişti. Ferhat
onu öperken Aslı'nın ellerinin kollarının ne garip haller aldığına bir bakın.
Bu sefer de beni bırakıp gitme dercesine neresine denk getirirse orasından
tutup sardı Ferhat'ı.
Fakat Aslı bir karar
vermiş ve hazırlığını da yapmıştı çoktan. Ferhat bu kez konuşsaydı ya da
öncekilerden farklı davransaydı, kendisi üşüyüp şömineyi yaksaydı mesela ya da
ben acıktım, bir şeyler yiyelim deseydi Aslı'nın fikri değişirdi belki.
Karşısında kalpsiz, ruhsuz bir odunun değil de bir insanın durduğunu görse
hazırdı belki de bir ömür orada kalmaya. Ama Ferhat aynı Ferhat'tı ve değişen
Aslı olmalıydı.
Onuncu bölümde
Ferhat'ın bıraktığı notu cebine attığında ne hayaller kurmuştuk halbuki. Meğer
o muzır not, bir veda notu olup kalbine saplanacakmış Ferhat'ın.
"Çayın da derdi var ateşte yandığına göre,
bekleye bekleye karardığına göre." Aslı'nın yanmasına rağmen
Ferhat'ın yanında kalmasının bir sebebi vardı, beklemekten şikayetçi değildi,
çünkü böylece demleniyor, kendi rengini buluyordu. Ama hepsinin bir dozu vardı.
Fazla bekleyen çay ya acırdı ya soğurdu. Aslı acıyacak, damakta acı bir tat
bırakacak biri değil, o soğudu beklerken.
Anlatsaydın anlardım...
Kurbağayı prens
yapmak için öpmemişti o, kurbağayı, kurbağa haliyle sevdiği için öpmüştü.
Kurbağanın da öpücükle değil, o öpücüğün kaynağı olan sevgiyle, o sevgiye layık
olmak için değişmesi gerekiyordu. Oysa kurbağa değişmeye direniyor, değişmekten
korkuyordu, bataklığına sımsıkı tutunuyor, karaya çıkmaya yeltenmiyordu.
Bunları istemiyor değildi, ama kendini tutuyordu. Azad Baba'nın dediği gibi
söylersek, "sevdayı bulmuş, ellerinde
sımsıkı tutmuş, düşürmemek için neler çektiğinin farkında değil".
Havaalanında
arkasını dönüp gitmeden önce yüzüğü neden çıkarıp Ferhat'ın avucuna
bırakmadığını merak etmiştim Aslı'nın. Sonra, o noktada yüzüğün bir anlamı
olmadığını fark edip susmuştum. Evet birbirlerine âşıklardı ama, birbirlerinden
bir şeyler bekleyebilecekleri bir noktada değillerdi, yüzük de evlilikleri gibi
formaliteydi. Ama daha sonra beklentiler başladı, aralarındaki bağ güçlendi ve
yüzüğün parmaktan çıkması bir anlam kazandı.
Gerçi ben o notu
görür görmez, o yarı çıplak haliyle dışarı koşmasını beklerdim Ferhat'ın, ama
hem havanın soğukluğunu hem de Ferhat'ın komando hızıyla değişip aksiyona
koştuğunu bildiğimden bir şey demiyorum. Fakat o yüzüğü geri takmak, o geceyi
anlık değil ömürlük kılmak için neler yapacağını görmek istiyorum.
Yazı devam ediyor...