Dokuzuncu bölümde,
yaralanan Cem'i ormandaki bir barakaya götürmüştü Ferhat ve Cem içerideyken
Aslı ile ateş başında tartışmışlardı. Aslı, Cem'in neden yaralı ve neden orada olduğunu
sorgulamış, "O adam benim için canını verir, senin kardeşin seni içeri
tıkmak için zaman kolluyor" demişti. Bunun üzerine Ferhat "Ben de
kardeşim için canımı veririm," deyince, "İşte bu kadar kötü, bu kadar
karanlıksın sen" yanıtını almıştı Aslı'dan. O zaman bu yanıt dikkatimi
çekmişti ama tam olarak anlamlandıramamıştım. Bu haftaki tartışmada,
"İnsanlar senin gözünün içine bir cümle için bakarken sen nerdeydin?"
diye sordu Aslı. Ferhat, öncekine çok benzeyen bir yanıt verdi: "Ben onlar
için kendimi ateşe attım." Bu yanıtla birlikte, Aslı'nın bütün öfkesi ve
düş kırıklığı anlam kazandı benim için. Çünkü Aslı, Ferhat'ın kendisini,
kardeşlerini sevdiğini biliyor ama bilmek yetmiyor. Onlar için canını hiçe
sayması ya da kendinden vazgeçmesi elbette değerli, ama onların Ferhat'ın
yanlarında olmasına, onun sevgisine ihtiyaçları var. Yoksa Ferhat'ın yaptığını
güvenlik görevlisi de yapar. Aslı'nın beklentisi, uzaktan seven değil, yakınlık
gösteren, sevgisiyle sarmalayan bir Ferhat.
Aslı için son gece
yaşananlar bir anlıktı belki ama birlikte menemen yapmak ömürlük bir andı.
Ferhat'ın aklına koyduğunu yapan biri olduğunu bildiğinden, birlikte bir şey
yapmak, tarihe bir anı kazımak istedi Aslı. Soğanları doğramayı seçmesi sürpriz
değil, başka türlü içinden atamayacaktı yaşlarını. Ve Ayhan'dan boşanma haberini aldıktan
sonra kurduğu her cümlenin çift anlamlı olması muazzamdı. Yetmezmiş gibi
Ferhat'ın repliklerini ona iade ederek bir ayna da tutmuş oldu Ferhat'a.
Aslı'yı en çok bu bölüm sevdim desem yeridir. İşte bunlar, sahalarda görmek
istediğimiz hareketler!
Kimden öğreniyor bu lafları?
Aslı "belki de
son yolculuğumuz" diye geçirdi içinden, taş eve giderken. Ben düzelteyim,
son yolculuk değil bu yaptığınız, yanındaki adam son yolcu. Kimi aylarca, kimi
yıllarca kalırken yaşamca kalacak olan… Zor da olsa…
Aslı'yla Ferhat'ın
evliliği formalitedendi, ama bir zorlamayla başlamış, "Hayalini mi yıktık
kızım" cümlesiyle mühürlenmişti. Abidinse formaliteden bir evliliği,
gerçek bir teklif yapar gibi koydu önümüze. Teklifin kalben gerçekliğini bilsek
de, bu konudan söz etmemeye karar veren Abidin'in yine de gözleri doldu, sesi
titredi, lafı evirip çevirdi ve epeyce yanlış bir yerden açtı konuyu. Gülsüm'ün
o arabadan inmesi, biraz da gerçek sebebin söylenmemesiyle, Abidin'in abi
kalmaktaki ısrarıyla ilgiliydi bence.
Aslı'nın Gülsüm'le
bebeği alıp babasının evine götürerek korumaya almaya çalışması güzeldi ama o
evde muhtemelen dolap tam takırdı, sobayı yakmak mümkün değildi çünkü uzun
zamandır kullanılmayan o baca tıkanmış olabilirdi, bekledim ki ufak tefek
alışveriş yapılsın, bir elektrikli soba getirilsin. Bir de buz getireyim dedi
Gülsüm, nasıl getirecekse.
Mission Impossible: Cüneyt'in Yolu
Cüneyt olaylara
maydanoz olmaya çalışıyor tamam da, Namık onu neden muhatap alıyor? Ciddiye
alıyorsa neden ona imkânsız bir görev veriyor, ciddiye almıyorsa neden ona hâlâ
şans veriyormuş gibi yapıyor? Namık'ı anlayan beri gelip bana da anlatabilir mi
lütfen?
Handan hem üvey diye
öteleyip hem ailemize leke getirdi diye çemkiriyor Gülsüm ve Yeter'e. Bir karar
ver be kadın, onlar aileden mi değil mi?
Ayhan'ın Şahin'in
kızı olamayacağını görmenin mutluluğunu yaşıyorum sayın seyirciler, artık şu
Şahin konusu bir daha açılmamak üzere kapansa keşke, şahsen ben hiç merak
etmiyorum sonrasını. Ayrıca Ayhan'ın annesini öldüren tetikçinin Namık olmasına
da çok sevindim. Pek sürpriz olmadı tabii, Azad'ın hikâyesi bir yerden
bağlanmalıydı Namık'a. Yeter konusu yetmezdi böyle büyük bir düşmanlık için,
çünkü Yeter sevmiş Namık'ı. Arada başka bir mesele daha olmasaydı Azad kendi
kendine kurulmuş olurdu Namık'a. Daha büyük bir hikâye geliyor buradan.
Ayhan, annesinin
öldürülüşüne tanık olmuş ama Namık'ın yüzünü görmüş mü ben emin olamadım. Ama
Ferhat'la tanıştığından beri Namık'ı görmedi Ayhan. Gördüğünde zihninde bir
ışık yanar belki, neden olmasın?
Azad'ın,
Albina'nın mezarını neden hiç ziyaret etmediğini de çok merak ettim. Katili
bulmadıkça bunu hak etmeyeceğini düşünüyor olabilir, ama bununla Ayhan'ı
kırdığını görebilseymiş keşke. Öyle ya, Ferhat'ı her gördüğünde derdini şıp
diye çözüp en uygun nasihati veren adam bu, kızının derdini görememiş mi?
Azad Baba'nın şu
cümlesini anımsatıp bitireyim sözlerimi: "Kuru, dikenli bir dalın üstüne
gül konduranın bir bildiği var herhalde." Aşk işini bilir, aşk yolunu
bulur. Yeter ki direnme Ferhat, yeter ki yaşamak için de yaşatmak için de
kendine bir şans ver. Silip yeniden yazmaya cesaret et.