Bırak!
Bu hikâye terk etme ve terk edilmelerle dolu bir hikâye. Yeter'in Namık tarafından terk edilmesi her şeyin başlangıcıymış. Geçen bölüm, Yeter'i hiç sevmediğini söylemişti Namık. Namlunun ucundayken bile yalan söyleyebilecek tıynette bir adam Namık ve bence öyle de yaptı. Yeter "hayır" cevabını anında kabullendi ama ben buna ikna olmuş değilim. Muhtemelen Yeter'i başından savmak, bütünüyle dağıtarak silahı kullanmasını engellemek için öyle söyledi Namık. Dolayısıyla bu konu, Yeter için kapanmadığı gibi benim için de kapanmadı.
 
Yeter ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmez bir halde. Bir Gülsüm'ün yanında duruyor, bir öteliyor onu. Bir korumaya çalışıyor, bir yargılayanların arasına karışıyor. Handan'a karşı duruyor ama teke tekte bir kaşık suda boğacak gibi davranıyor. Fazla netameli. Kıyamet koparsa kopsun deyip eve gitmeye karar vermesi beni ne kadar umutlandırdıysa, Abidin konusu açılınca delirmesi de o kadar kırdı umudumu. Oysa kıyamet koparsa kopsun diyen biri olsun yanınızda, başka şeye ihtiyacınız olmaz, bütün dünyayla savaşabilirsiniz. Böyle böyle anlıyoruz Gülsüm'ün neden bir o yana bir bu yana savrulduğunu… Neyseki Aslı var, Abidin var da daha fazla sinir bozmadan sakinleşiyor ortalık.
 
Bu arada İdil'in Gülsüm konusunda fikir beyan etmesine kimsenin ses çıkarmaması, yahu sana ne dememesi çok enteresan. Her konuyu, şimdi bunu konuşmanın ne yeri ne zamanı, zaten bin türlü bela var başımızda diyerek savuşturmaya çalışan Namık, İdil'i susturmaya çalışmadı bile. Söz konusu bir kadını ezmek olunca kadını erkeği, yakını uzağı kim varsa bir olması, ilk taşı atmak için fırsat kollaması çok acı. Acı olduğu kadar da gerçek. Ne Handan ne de İdil fark etti aynı şiddetin dönüp kendilerini de vurduğunu, bu sarmalın büyümesine katkıda bulundukça içine düşeceklerini.


 
Birkaç haftadır İdil Yeter'le uğraşmaktan başka bir şey yapmıyordu, ben esas hareketi nikâhtan sonra yapacağını düşünüyordum ama bu gidişle nikâhın daha da gecikeceğine kanaat getirmiş olmalı ki aksiyon almaya karar verdi. O güzel gözlerin ve iğneli cümlelerin ardında gayet manyak bir kadının olduğunu biliyorduk, gözümüzle de gördük nihayet. Kendi yazıp kendi oynadı ve saldı kendini merdivenden aşağı. Bu hareketle hem kürtajın üstünü örtecek hem de Yeter'in elini kolunu bağlayacak İdil. Ne derece başarılı olacağını göreceğiz.

Bir diğer terk edilen de Yiğit. Sevdiği, örnek aldığı, her şeyi kendisinden öğrendiği abisi tarafından terk edildiğine inanmış, hayalleri yıkılmış, yalnız kalmış. Ferhat'ın içine düştüğü şeye terk etmek denilemez belki, ama Yiğit'in baktığı noktada, onun hissettiklerinin başka bir adı da yok. Ve şimdi etrafında her gün yeni bir olay cereyan ederken Yiğit'in pozisyon almakta zorlanmasını da anlamak zorundayız. Bugün elini uzattığına yarın sırtını dönmek istemediği için belki, önce her şeyi anlayıp, anlamlandırıp sonra harekete geçmeyi düşünüyor olabilir.
 
Neyse ki onun yanında da Suna var, hem vicdanın hem sevginin hem de sağduyunun sesi olarak. Suna hesaplar yapmayan, yarın her şey başka türlü olursa ben nasıl davranırım diye düşünmeyen, köşe başlarını tutup kendini garantiye almaya çalışmayan, içinden geldiği gibi davranan biri. Hayatın karşısına çıkardıklarıyla savaşmak yerine onlara hayatında yer açan biri. O yüzden de sakin sakin karşılayabiliyor yaşananları ve başkalarının değil söylemeye, düşünmeye bile cesaret edemediği şeyleri doğallıkla söyleyebiliyor, yapabiliyor.
 

 
Terk edilmenin acısı belki de en çok Gülsüm'ün içinde. Pek hatırlayamadığı babasının ölümünden sonra iki abisiyle birlikte annesini de kaybetmiş. Yeter'in fiziki varlığının Gülsüm'ü tamamlamaya yetmediği ortada. Sessiz kalmış çoğunlukla ama onun da içinden çok büyük parçalar kopmuş. Anne dediğinde, abi dediğinde yanında kimseyi bulamamışken ayağa kalkmak için bulduğu her eli tutmasında, Cüneyt'e inanmış olmasında şaşılacak bir şey yok. Ama şimdi zile bastığında kapıyı açan, abi dediğinde dönüp bakan biri var. Ne yapacağını bilmese de kaçmaması gerektiğini hisseden bir Yiğit var. Bir de Abidin… Tıpkı Abidin'in onunla evlenmek isteyişinde olduğu gibi, Gülsüm de ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamasaydı bile kendisine uzanan o yardım elini yine de tutardı, yeter ki ona bir el uzansın. Ve neyse ki bu kez onu acıtmayacak, terk edip yarım bırakmayacak birinin elini tutuyor. Ah Abidin, sana öyle çok teşekkür borçluyuz ki.
 
Ferhat'ın da terk edildiğini, 12 yaşında karalara bulanmışken sahiplenilmeyişini, kendisini yine de seven, kollayan bir anne bulamayışını unutmamak gerek. Aslı'nın beklediği karşılıkları, sevdiğini gösteren, değişmek için mücadele eden, iyileşmek isteyen bir Ferhat göremeyişimizin sebebi de bu terk edilmişlik hissi. Ferhat yeniden yaralanmaktan, yeniden yarım bırakılmaktan korkuyor, korkmakta da haksız olduğunu söyleyemeyiz. Ama Aslı'nın da dediği gibi, korkmakla bir yere varılmıyor, korkup kaçan aslında yaşamış olmuyor. Hayatı bir noktada durdurmuş ve sonrasında sürüklenmiş oluyor sadece.
 
Ve nihayet Ferhat Aslan'ın yaşamayı ya da sadece nefes almayı seçeceği noktaya geldik. Ferhat Aslan ya kaldığı yerden kafalara sıkmaya, racon kesmeye, Namık'ın işlerini görmeye devam edecek ya da Aslı'yı geri getirmek, o yüzüğü yeniden takmak, sevmeyi ve sevilmeyi öğrenmek için kendini aşmayı deneyecek. Azad Baba'ya katılmamak mümkün değil Ferhat, bırak Aslı seni iyileştirsin, sizin hikâyeniz de bizi…

Yazı devam ediyor...
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER