Bu hafta, öncekilere
göre daha az birlikte sahnesi vardı Aslı ve Ferhat'ın. Yayın esnasında bundan
şikayetçi olanların mesajlarını gördüm, ama onların şikayetlerine katılamadım.
Bir araya geldikleri her anda, geçen hafta söylediklerimde haklı çıkıyor olmanın
acısını duydum içimde. Değişmesini beklediğimiz, değişebileceğine inandığımız
Ferhat ilk bölümdeki haline geri dönmüştü adeta. Her sözü acı, sessizliği
hançer, bakışları yabancı…
Aslı'nın Ebru'da
bulamadığı teselliyi, arkadaşlığı Suna'da bulması kaçınılmazdı, güzel de oldu.
Daha önce de söylemiştim, Suna insanın içini açan biri, Aslı'ya da çok iyi
geliyor, gelecek. Aslında izin verseler herkese iyi gelecek, ama ne Aslı ne de
Yiğit ona kendini açabildi şimdiye kadar. Umarım daha fazla direnmezler, hem
anlayışlı hem de sağduyulu bir sese herkesin ihtiyacı var.
İddia ediyorum, hayattaki en büyük acı, "en yakın
arkadaşım" tabirinin ardına "sandığım" sözcüğünü eklemektir.
Sadece karşımızdakine değil, kendimize dair çok uzun ve derin bir sorgulama
getirir beraberinde, varoluşumuzu sorgulatır bize. Çünkü arkadaş, anne baba
gibi, kardeş gibi, hatta aşk gibi girmez hayatımıza. Onunla olmayı biz isteriz,
biz seçeriz. Bu arkadaşlık uzun zamana yayıldıkça sınavlardan geçeriz, düşer
kalkarız ve bunları atlatabildikçe daha da yakınlaşır, daha sıkı tutunuruz
birbirimize. Ebru ile Aslı muhtemelen bu sınavlardan hiç geçmediler, o nedenle
de birbirlerini tanıyıp gerçekten sevemediler. Ve bunda tek suçlu Ebru olamaz.
Ebru'nun Aslı'ya baştan beri neden yalan söylediğinin bir açıklaması yok ama
Aslı'nın bunu fark edememiş olmasının, hiçbir şey paylaşamadığı bir insana en
yakın arkadaş etiketini yapıştırmasının da bir açıklaması yok.
Macit Koper ve Selin Şekerci hoş geldi, sefa getirdi!
Azad ve Ayhan
hakkında çok az şey gördük ama bu kadarı bile onları sevmeme yetti. Şahin,
Safiye ve Ebru gitmişken boşalan kötü kadroları için güzel adaylar. Kötü
karakterlere bayılırım, kötülüklerinin sağlam bir gerekçesi varsa onları
anlarım da, ama en önemlisi kötü karakterin zeki olmasıdır. Aradığım o zeka
emarelerini Azad'da da, Ayhan'da da gördüm çok şükür. Gönderin gelsin!
Ayhan'ın Aslı'yla
Ferhat'ın arasına gireceğini sanmam. Zaten birbirini gerçekten seven insanların
arasına birinin girebileceğine inanmam ben. Abisine inanmayan Aslı Ferhat'a
böyle güvenmeye devam ettikçe, Ferhat başını kaldırıp da kimsenin yüzüne
bakmadıkça kimse onların aralarına giremez. Girmeye çalışan olursa da
aşklarının ufak tefek sınavları olmaktan öteye geçemeyecektir. Ha, eli silahlı
Ayhan Ferhat'a daha çok yakışacaktır belki, mümkündür. Ama ateş bacayı saralı
uzun zaman oluyor, küllenmeden olmaz. Küllenebilse Aslı'nın hayrına olurdu ama
drama tanrısı zaten buna müsaade etmez. Aşk üçgeninden korkanlar varsa içini
ferah tutsun, sıkıntı yok.
Ferhat hapishaneye
girerken Ayhan'ın çıktığını görmüştük birkaç saniye için. Hatırlarsanız
Ebru'nun yolladığı "yeni geleni hallet" mesajı da Ferhat'tan önce
gelmişti. Ferhat'ın o hapishaneye ve o koğuşa gelmesiyle Ayhan'ın bir
bağlantısı olabilir. Ve bu da Azad ve Ayhan'ın Ebru ve Şahin'le bir bağlantısı
olduğu anlamına gelebilir. Ve bu bağlantı beni mutlu bile edebilir!
Eve geri dönen Aslı
Gülsüm'le konuşurken, Ferhat'ın duyguları var mı, diye sordu. Bu sorgulamayı
yapmakta biraz geç kaldı ama, yapabiliyor olması yine de güzel. Gülsüm abisinin
seven ama belli etmeyen bir karakter olduğunu biliyor, bu da güzel. Ama Aslı'nın
bunu bilmesi, buna güvenmesi yetmez, görmesi, hissetmesi de gerekir. Ama
Aslı'dan değil güzel bir söz, bir iki kibar cümleyi bile esirgeyen Ferhat,
ancak nezarethane parmaklıklarını okşamaktadır Aslı'yı özledikçe. Bunlar hep
tribüne oynama hareketleri Ferhat Aslan, o üstünden çıkarmadığın
delikanlılığını da al, çık Aslı'nın karşısına da boyunu görelim!
Elimizi parmaklığa koyduğumuzda tutulması gerekmiyor mu? Racon böyleydi sanki?
Burayı mı tutmuştu?
Ferhat'la bütün
diyalog girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Aslı sonunda pişman oldu
yaşananlara. Bölüm başında malum sebeple Ferhat'a sonsuz güvenen Aslı, bölüm
sonunda bir daha bana sakın dokunma, diyecek noktaya geldi. Ben, ben demiştim
demekten hoşlanmayanlardan değilim. Büyük bir keyifle söylerim ben demiştim
diye. Ama kendin ettin kendin buldun Aslı, çek bakalım şimdi.
Birilerinin Gülsüm
ve Abidin arasındaki tuhaf iletişimi fark etmesi gerekiyordu, o da Handan oldu.
Gerçi masum bir sarılmayı görüp olmayan bir şeylerden işkillenmeye de müsait
bir karakter Handan, bütün zamanını evde kasım kasım kasılarak oturup kafasında
hikâyeler kurmakla geçiriyor neticede, bir şeyler olacağından Vildan
şüphelenecek değildi ya. Ve Handan yine yanlış bir yol seçti müdahale
etmek için. Hem Abidin'i bir kenara çekip kendince ayar verdi, hem de Yeter'i
Gülsüm'ün üstüne saldı. Böyle durumlarda birine "uzak dur" demenin
"koş, sarıl" demekten bir farkı yoktur. Karşı tarafla ilgili ne
söylerseniz söyleyin, ilgi duymaya başlayan kişinin merakını perçinlemekten
başka bir işe yaramaz. Belki de Handan'a teşekkür etmeliyiz bunun için.
Yeter'in çemkirmelerine dayanamayan Gülsüm de patladı sonunda, bunun için de
teşekkür edebiliriz Handan'a. Ama Abidin'in kırılan gururu ve dolan gözleri
için hesap da soracağız çok yakında!
Sessizliğini de sevdim Abidin!
Ayrıca Dilsiz'in
sesini keşfedip ufak bir gülümsemeye hapseden, sırrı kendisine saklayıp
arkadaşını utandırmayan Abidin'i bir kez daha sevdim. Dizinin en güzel seven,
en güzel kollayan adamı kesinlikle Abidin.