Muhteşem Yüzyıl Kösem’de biraz soluklanma vakti.
Entrikaların peşi sıra geldiği ve Şehzade Kasım’ın katledilmesiyle son bulan
nefes nefese bir 53. bölümden sonra bu hafta bu ölüm olayının ardından bol bol saraylı karakterlerin duruma verdikleri tepkileri, kendileriyle ve
birbirleriyle yaptıkları iç hesaplaşmaları ve bir nevi travma sonrası
psikolojik konumlarını izledik bol bol. Genelinde sessiz sakin olan ve yormayan
bölümün sonlarına doğru 4. Murad’ı da tekrar fethetmesi üzere Bağdat’a yolcu
ettik.
Tam olarak geçtiğimiz hafta kaldığı yerden devam eden
bölüm, beklenmedik bir anda meydana gelen büyük bir depremle açıldı. İktidar
yolunda kardeşlerini ortadan kaldırmak için gözünü tamamen karartan 4. Murad’a
göklerden bir uyarı niteliği taşıyan deprem sayesinde Şehzade İbrahim son anda canını
kurtarmayı başardı. Kösem Sultan ve 4. Murad ile diğerlerinin lapa lapa yağan
karın altında yakalandıkları depremin saray içindeki yansımasını ise kısacık
bir sahnede Atike Sultan ve Madam’ın yaşadıkları korkuda gördük.
Açıkçası bu kadar şiddetli gibi görünen bir depremin
yarattığı sarsıntıyı ve saraydaki paniğini sadece bu iki karakterle sınırlı
kalarak değil, harem taşlığının tamamında görebilmeyi isterdim. Sağa sola sallanan kandiller, yuvalarından devrilen vazolar,
sürahiler, yaygarayı kopartan cariyelerle daha çarpıcı ve etkili bir atmosfer
yaratılabilirmiş. Söylemesi yapmasından daha kolaydır, farkındayım ama biraz hayıflandım
işte ben kendi adıma.
Benzer bir hayıflanmayı malum gecenin sonunda 4. Murad kendi dairesine döndüğü
zaman da yaşadım. Birkaç dakika öncesine kadar zemheri gecelerini hatırlatan
bir kara kış varken ve gökten kum gibi kar yağarken, 4. Murad’ın Has Oda’ya
girmesiyle birlikte hava nasıl olduysa bir anda gök gürültülü sağanak yağmura
döndü. Sabah olup gün ağardığında ise şimşirliğin pencerelerinden az miktarda
atıştıran kar tanelerini görsek de etrafta bir önceki gece yaşanan tipiye dair
hiçbir iz kalmamıştı. Her yer yine güneşli, kupkuru bahara dönmüştü. Bu
sahnelerin hemen devamında gelen, Hacı Ağa, Kemankeş ve Halil Paşa’nın çarşı meydanında
geçen sahnelerinde de öyle.
Tabii burada hava durumunun bir anda lapa lapa kardan
sağanak yağmura dönüşmesini, kardeşini idam ettirmesinin hemen ardından 4.
Murad karakterinin ruhunda kopan fırtınanın ve karmaşık duygu durumunun
sembolik bir anlatımla görselleştirilmesi olarak yorumlamak yerinde olacaktır
sanıyorum.
Nasıl ki Kösem Sultan sevgili oğlunun arkasından sular
seller gibi ağlamak varken metanetle ayakta kalıp gözyaşlarını içine akıtmayı
tercih ettiyse, bir anda başlayan sağanak yağmur ile çakan şimşekler, gürleyen
gökler de Murad’ın kardeşinin ardından döktüğü gözyaşlarıydı belki de. Hem bu sayede bölüm boyunca dış
mekanlarda geçecek olan güneşli sahnelerdeki görsel durumu, karları yağmurla bir gecede yıkatarak kolay yoldan bir mantığa bağlamış oldular.
Yine de, kendimce böyle bir yorum getirdiğim bu ani hava
değişiklikleri gerçekten bu niyetle kurgulanmış olsalar bile, ben bölümün en
azından ilk yarım saatlik bölümünde o kış gecesi şartlarının biraz daha devam
etmesini, tutarlılık açısından karlı sahneler ve güneşli sahneler arasında
biraz daha uzun aralıklarla bir geçiş yapılmasını isterdim. Birer sahne arayla
kardan yağmura, yağmurdan güneşe geçiverince biraz soğumadım değil. Geçen sezon
bu zamanlar hatırı sayılır derecede uzun süren bir kara kış bölümü izlemiştik
sonuçta. Bu bölümün başındaki çarşı-pazar sahnelerinde ufak bir benzeri
yapılabilirmiş.
Bölümün geri kalanını ise gözüme takılan böyle ayrıntılar
pek olmadan keyifle izledim. En başta dediğim gibi, 54. bölüm entrikalardan
daha çok bireysel ve karşılıklı hesaplaşmaların, dertleşmelerin yaşandığı,
belki de şimdiye kadar söylenemeyenlerin söylendiği, sohbeti muhabbeti bol bir
bölümdü. Normalde seyirciler olarak daha tempolu şeyleri izlemeyi seviyoruz ancak
üst üste gelen gergin bölümlerden sonra biraz durulmanın ve bu türden
yüzleşmelerin tam vakti olduğu için bu sefer bu temposuzluk hali tam tersine
çok hoşuma gitti.
Sırasıyla 4. Murad ve
Atike Sultan, Kösem Sultan ve Şehzade Kasım, Kösem Sultan ve 4. Murad ve son olarak da Şehzade İbrahim ve 4.
Murad’ın yüzleştikleri sahneler o kadar güzel yazılmıştı ki, bölüm boyunca
başka hiçbir şey olmasa ve hepsi böyle oturup sadece sohbet etseler, biz de
keyifle dinlesek diye içimden geçirdim. Özellikle Şehzade Kasım ve Kösem Sultan’ın
aynı rüyada buluşup haremi dışarıdan seyrettikleri sahneler, görsel
numaralarıyla da birlikte bölümün en güzel anlarıydı diye düşünüyorum.