Karakteri geçen hafta hakkın rahmetine kavuştuğu için bu hafta kadrodan tamamen çıkmıştır diye düşündüğüm Doğaç Yıldız’ı son bir defa, hem de çok güzel sahneler eşliğinde izledik. Zindana kapatılan Kösem Sultan’ın vicdanının sesi olarak onun rüyasına girdiği ve konuştuğu sahnelerde öfkeyle karışık bir dinginlik hali vardı. 

Annesini alıp hareme ve Has Oda’ya götüren Kasım, hem elinden kayıp giden hayallerini anlattı, hem de validesini kendisi kadar cesur olamadığı ve ağabeyi 4. Murad’a beslediği sevgi yüzünden tereddüt ederek kendi ölümüne sebep olduğu için suçladı. Kendisinin intikamı için artık daha fazla tereddüt etmemesi ve Murad’ı öldürmesi konusunda onun aklını çeldi.
 
Bu sahnelerde saray eşrafı ve 4. Murad her zamanki renkli halleriyle karşımızdayken, onları dışarıdan izleyen Şehzade Kasım ve Kösem Sultan siyah-beyazdılar. Özellikle Has Oda’da ağabeyinin yanına oturduğu sahnede aynı anda Murad’ı renkli, Kasım’ı renksiz gördüğümüz kareler hoş olmuştu. Muhteşem Yüzyıl serisi rüya sahnelerindeki görsel estetikle meşhurdur, bilirsiniz. Zaten çok şık olan sahneleri, rüya sahnelerinde iyice tabloya dönüşür.
 
Buna rağmen Kösem özelinde pek fazla görmedik böyle sahneleri. Dizinin ilk bölümünde Sultan Ahmed’in rüyasında göğsünden çıkan ve nedendir bilmem dizinin uluslararası versiyonunda kesilen o güzelim ağaç sahnesi, Zülfikar Paşa’nın Arz Odası’ndaki tahtta padişah olarak Şehzade İskender’i gördüğü sahne ve bu sezon da 4. Murad’ın gece vakti gökyüzünden yağan küller eşliğinde karanlıktan çıkıp gelen pelerinli atlıyı gördüğü sahneler haricinde yanlış hatırlamıyorsam göremediğimiz benzer rüya sahnelerine en güzelinden bir tane daha eklenmiş oldu böylelikle.
 
Kösem Sultan ise tarih tekerrürden ibarettir sözünün doğruluğunu ispatladı bu hafta. Bölümün belli başlı anlarında Kösem Sultan’ı değil de, Kösem Sultan suretindeki Safiye Sultan’ı izledik resmen. Cezası Kız Kulesi’ne hapsedilip zincire vurulmak kadar ağır olmasa da sarayın zindanlarına hapsedilirken sırasıyla yüzüğünü, küpelerini ve tacını çıkarıp teslim ettiği anlarda Safiye Sultan’ın 16. bölümdeki meşhur sahnesini tekrar izlemiş olduk.
 
Daha sonra Sinan Paşa’ya kanıp, Şehzade Kasım’lı rüya sayesinde zaten bozmuş olduğu niyetiyle birlikte, öz oğlunu ilacına zehir katarak, yavaş yavaş zehirleyerek öldürme kumpasında da yine öz torununu aynı şekilde öldürmekten çekinmeyen Safiye Sultan’ı hatırladık. Üstelik Safiye Sultan o işi Kösem Sultan’ın öz be öz kız kardeşine yaptırmıştı. Çok sevdiği eşi Sultan Ahmed’in aynı kumpas sonucu kendi kollarında ölmesini izlemek zorunda kalan Kösem Sultan, aynısını bu sefer kendisi öz oğluna yaptı.
 
Bu noktada karakter açısından şunu sormak en doğrusu olacaktır : Acaba Kösem Sultan kime benzediğinin, neye dönüştüğünün farkında mı? Zindanda oğluyla yüzleştiği sahnede “kendinden nasıl kaçacaksın? Aynaya her baktığında karşında bir kardeş katili göreceksin” demişti. 4. Murad da buna cevaben “peki sen valide? Sen aynaya baktığında ne görüyorsun?” diye sormuştu.
 
Kösem Sultan bölümün başında yas kıyafetleri içindeyken kendi dairesinde aynaya gerçekten de bakmıştı. Karşısında Safiye Sultan’ı görmüş müdür acaba? Yoksa Kemankeş’le olan yakınlığı dolayısıyla Handan Sultan ve Derviş Paşa’nın akıbetini hatırlatarak onu uyaran Hacı Ağa’ya “kimlerle mukayese ediyor beni” diyerek onları küçümseyen kendisi, kibri yüzünden şimdi de Safiye Sultan’ı küçümseyip, kendisini en üstün ve farklı Valide Sultan olarak mı görüyordur? 
 
Bütün bunların akabinde 4. Murad nihayet tarihteki en büyük askeri zaferini kazanmak üzere Bağdat yollarına düştü. 4. Murad dendiği zaman hemen hepimizin gözlerinin önüne gelen o meşhur resimdeki kıyafeti ve başlığına mümkün olduğunca benzetilerek hazırlanan kıyafetiyle sefere çıkarken, validesine karşı önlem olarak yanına Şehzade İbrahim’i de aldı.
 
İbrahim’in artık o bildiği, bebekken kucağında taşıdığı kardeşi olmadığını farketmesi ise fazla uzun sürmedi. Haftalar önce validesiyle konuşurken “bu korkuyla nasıl yaşanır?” diye bütün masumluğuyla içini döken İbrahim, bu korkularla daha fazla yaşayamadı ve çadırının içine kazdığı mezarda uyumaya başlayarak deliliğinin ilk somut emarelerini artık herkese göstermeye başladı.
 
Bölümün en üzücü repliği de sefere çıkmadan önce İbrahim’in dudaklarından dökülmüştü zaten. Yine validesiyle dertleşirken “ne olur beni kendi halime bırakın, artık bir şey yapmayın. Tahtı da saltanatı da batsın, ben yaşamak istiyorum” derken diziyi izleyen vicdan sahibi herkesin içinden geçenleri dillendirmişti. 

Zaten Muhteşem Yüzyıl serisindeki karakterler içinde samimi bir şekilde empati kurulabilecek olan yegâneleri ya Şehzade Cihangir gibi masumluğundan ötürü tanık olduğu acılara katlanamayarak üzüntüsünden kahrolup ölenler ya da Mustafa ve İbrahim gibi aklını kaybedip meczup olanlar. Bunca acımasızlığın içinde verilecek en doğal ve insani tepkileri verenler onlar zira. Bu yüzden de izlemesi her ne kadar üzücü olsa da en çok sevilenler de bence yine onlar.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER