Bu hikayenin Almanya’sı olan Emir Kozcuoğlu, Zeynep
konusunda daha ne kadar top çevirecek merak ediyorum doğrusu. Bu konuda bir
tutarlılık yakalayamadı. Bazen Zeynep’i çok hakir görüyor, bazen değer verdiğini
gösterecek minicik bir hareketle tüm umutlarını yeniden alevlendiriyor. Dalgalı
kura bağlanmış gibi resmen. Yalnız Emir’in bu “Çünkü bir Kozcuoğlu...” şeklinde
başlayan aforizmalarından usanmaya başladım. Bu kadar burnu büyüklük de, bunca
yaşanan şeyden sonra fazla artık bence. Çocuğun adını bile koymuş kendi
kendine. Ayrıca bence o bebek bir Kozcuoğlu olduğu için değil, annesinin ona
ihtiyacı olduğu için hayataa sıkı sıkıya tutunuyor Emircim.
Hakan’ın bu kendini sevmeyen bir kadına yalvaran halleri de
çok itici. “Çok aşık bak, aşkına sahip çıkıyor.” diyemiyorum ben bu duruma.
Çünkü karşısındaki kadın onu kırmadan ama gayet de net bir şekilde onu
istemediğini söylüyor. Bundan sonrası için daha fazla yalvarmak usandırıcı bir
şey. Umut etmeyi bırak Hakan, Allah aşkına bırak. “Bir gün belki sever.”
umuduyla çıkılan yoldan bu güne kadar kimse hayır görmemiş, sen mi göreceksin? Hem
Hakan’ın bu tavrı, hem de ailesinin halleri Zeynep’in üstünde psikolojik baskı
oluşturuyor. Zeynep yerine ben bağıracağım “Ayy yeter artık ya, evlenmeyecek
işte!” diye. Karabasan gibi resmen çöktüler kızın tepesine; evlen de evlen,
evlen de evlen! Zamanla seversin ne demek? Ayakkabı mı bu, zamanla alışsın?
Kemal ve Nihan’ı bu cinayetle ilgili tepkileri karışmış
gibiydi dedim ya, aynı şey Fehime ve Vildan için de geçerli aslında. Fehime’den
çok Vildan’ın karşı tarafa öfkeli olmasını beklerdim ben, Fehime’nin tavrını ve
kinini de anlamadım. Vildan Hanım’ın söyledikleri daha mantıklı. Üstelik mağdur
olan taraf o, ama sükunetini de gayet güzel korudu. Onun Kemal’e karşı böyle
bir kini yokken Fehime’deki bu hırs ne? Nihan mı dedi Tarık’a, git kardeşimi
öldür diye? Gerçek bir aile oldular, Nihan’ı kızı gibi bağrına bastı diye de ne
sevinmiştim halbuki. Ama Fehime Hanım anında siliverdi gene Nihan’ı, hem de hiç
sebepsiz yere. Tarık’ı evlatlıktan reddetmesini beklemiyordum elbette ama “Nihan’ın
yüzüne bir daha nasıl bakarız?” diye hayıflanacağına, “Onu bir daha
görmeyeceksin.” diye Kemal’e ültimatom vermesini de tuhaf buluyorum.
"Yarınlar, yarınlar bizim demiştin."*
Neyse ki Kemal bu sözleri çok da umursamadı. Belki Nihan’ın inatçı
ve ısrarlı telkinleri, belki aradan geçen zamanın yaraları biraz iyileştirmesi
sayesinde, geleceği o kadar da karanlık görmemeye başladı. “Ben artık Nihan’a yuva kurmayı teklif
edemem. Ancak o böyle bir şey isterse, işte o zaman o hayalleri düşünebiliriz.”
Bu sağduyulu, bu dersini almış, hayata ancak Kemal’in desteğiyle göğüs
gerebilen Nihan da ister zaten, istiyor da. Aldığı evin eşiğinden mutlulukla geçerek,
sevmenin artık bin defa ölmekle değil, dolu dolu yaşamakla ve çoğalmakla anıldığı
bir dünyaya adım atmış olmalarını diliyorum.
Emir uzun zamandır Nihan’ı tehdit etmeyi, ona zorbalık
yapmayı ihmal etmişti. Şükür(!) bu hafta hatırladı. Daha önce bir uçurumun
kenarında Deniz’i öldürmekle tehdit etmişti, şimdiyse hem onun hem de madendeki
insanların canıyla sınadı. Ama Nihan’ı kendi elleriyle bile isteye hapse
gönderecek kadar ileri gidebileceğini düşünmemiştim. Hoş, biz ne feci maden
kazalarından sonra, insanların canına kasteden sorumluların azıcık cezalarla
yırttığını gördük. Nihan’ın ödeyeceği bedel, alacağı ceza en fazla ne olabilir
ki?
Mercan’a iki laf etmeden bu yazıyı bitirmek olmaz elbette.
Stilettoları çok çirkin! Hayır, madem renk renk giyeceksin, bunun kaliteli
olanları da var. Neden pazardan alınmış gibi basit duran, çarpıcı renklerde,
üstelik de rugan giyiniyorsun ki? Ayrıca karakol önünde Kemal’in Mercan’la
dertleşmesi ne manağ? -.- Kemal’in
derdini açacağı, acısını paylaşacağı kişi o mudur yani? Mercan’ın çocukluk
travmasıyla da ilgilenmiyorum. Bizim derdimiz bize yetiyor zaten, 50 kuruşa ekstra
acı sos istemiyorum, teşekkürler.
*İlhan İrem, Yazık oldu yarınlara