Bir haftalık yılbaşı tatilinden sonra Muhteşem Yüzyıl
Kösem 38. bölümüyle ekranlara dönerek 2017 yılına merhaba dedi. Sezonun şimdiye
kadarki en uzun bölümü olma özelliğini taşıyan 2 saat 34 dakikalık devasa bölüm
arayı bir hafta açmaya değdi mi bir bakalım.
Öncelikle süresinin uzunluğuyla taban tabana zıt bir
bölüm olduğunu not düşmek lazım. Ben geride bıraktığımız bir-iki bölüme bakarak
artık vitesi yavaştan yükseltmelerini beklerken tam tersine neredeyse hiçbir
aksiyon ve bir-iki ufak restleşme haricinde hiçbir gerilim içermeyen, akıllara
durgunluk verecek yavaşlıkta bir bölümle çıkageldiler. Bölüm boyunca herkes
konuştu da konuştu. Sanırım bu kadarını ancak reyting kaygısından artık tamamen
arınmış bir yapımda görebilirdik. “Reytingler mi, canı cehenneme” der gibi bir
hali vardı bölümün. Kendisine güvenmeyen bir projenin alacağı türden bir risk
gibi görünmedi bana bu kadar yavaşlık.
Son haftalarda izlediğimiz başarılı bölümlere kıyasla
açıkçası çok beğenmediğim bir bölüm oldu ama bunca temposuzluğa rağmen yine de bir
şekilde tatmin ediciydi. Çünkü insana kaçınılmaz olarak güçlü bir deja-vu hissi
yaşatacak şekilde klasik yapıda bir Muhteşem Yüzyıl : Aşk-ı Derûn bölümü
gibiydi. Görmeyi beklediğim gelişmelerin ve duymayı beklediğim açıklamaların
bir kısmının bölümde kendilerine yer bulması hoşuma gitti. Bunlardan ilki de Lalezar
Kalfa’nın helesi haremin baş haznedarlığı görevine getirilmesi oldu.
İdil Yener’in canlandırdığı Lalezar Kalfa’nın sezon
başladığından beri genelde hep arka planda kalması anlam veremediğim bir durumdu.
Şimdiye kadar yeni sezonun Daye Hatun, Afife Hatun, Nigar Kalfa ya da Cennet
Kalfa gibi harem işlerine ağırlığını koyan bir “patron kalfa” eksiği vardı
şüphesiz. Bu haliyle Lalezar Kalfa biraz ilk sezondaki Cennet Kalfa’yı
hatırlatıyor bana. Esra Dermancıoğlu’nun pek sevilesi performansıyla Kösem
klasikleri arasına giren Cennet Kalfa da başlarda böyle arka planda kalıp ancak
altıncı, yedinci bölümden sonra açılan ve diziye ağırlığını koyan bir karakter
olmuştu. İdil Yener’in Lalezar Kalfasının da bundan sonra dizide daha önemli
bir yer kaplamasını bekliyorum.
Lalezar Kalfa’nın şimdilik Meleki Hatun’un yerini almış
olması bir önceki yazımda bahsetmeyi düşünüp ertelediğim bir şeyi söylememe de
vesile oldu. Kösem Sultan’ın hikayesini bilenler için Meleki Hatun’un Kösem’in
ölümünde oynadığı rol büyük bir sır değil. Bilmeyenler için de geçen sezondan
beri sağda solda yeterince dillendirildi zaten. Açıkçası sezon başladı
başlayalı, dizinin şu anda geçtiği dönemden tam yirmi yıl sonra gerçekleşecek
olan bir olayın yolunun biraz fazla erken yapıldığını düşünüyordum.
Geçen sezon en fazla İskender’e duyduğu çocukça
saplantılı aşktan dolayı bir-iki kere azarladığı Meleki Hatun’u, sezon başladı
başlayalı iyice şamar oğlanına çeviren, her fırsatta kıza gerekli gereksiz
bağırıp çağıran tahammülsüz bir Kösem görüyorduk. Halbuki on yıl öncesinde
bıraktığımız Kösem, Meleki’yi pek severdi. Sağolsun, yeni Meleki de Kösem’in
kopardığı kıyamete hiçbir tepki vermeyen ve azarlanıp durmaktan başka da bir
rolü olmayan çok çok silik bir karakterdi. İki karakter arasındaki soğukluğun
temelleri sezonun çok daha ilerleyen noktalarında bu şekilde atılsa daha iyi
olurdu bence. Karakterin biraz gözlerden ırak olması isabetli olacak gibi.
Diğer yandan döneme ilgi duyup araştırma yapmaya vakit
ayıran kişilerin cevabını zaten iyi bildiği bir şeyi sıradan seyirci de nihayet
öğrenmiş oldu. Kösem’in kızları içinde geçen sezondan en iyi bildiğimiz ama bu
sezonda ne ismi, ne cismi yokmuş gibi davranılan Ayşe Sultan’ın ve kardeşi
Fatma Sultan’ın evlenip saray dışında yaşamaya başladıklarını öğrendik Atike
Sultan’ın ağzından. Kardeşlerin yollarının helesi kesişmeye başlamış olması,
hanedanlık üyeleri arasındaki aile ilişkilerinin daha somut hale getirilmesi
zaten ziyadesiyle memnun edici. İleride bu iki kız kardeş de diziyi ziyarete
gelirler herhalde, bütün aile bir araya toplanırlar.
Ve tabii ki diyaloglara dikkatli bir şekilde kulak
kabartanların kaçırmadıklarını düşündüğüm en önemli detay, 4. Murad’ın çocuk
padişahlık dönemindeki isyanları bahane eden Acemler’in, Osmanlı mülkü olan
Bağdat ve Revan’ı fırsattan istifade işgal ettiklerinin anlatılmasıydı. Söz
konusu olay Kösem Sultan’ın izleyemediğimiz Saltanat Naibeliği döneminin önemli
bir gelişmesiydi. Çok üstüne basa basa söylenmemiş olsa da nihayet
dillendirilmiş olması iyi oldu. Ne de olsa Murad buraları tekrar fethedip “Bağdat
Fatihi” olacak bu sezon.