Themis’in terazisi!
Zaman ne güzel durmuştu üstelik.
Gül ve Kemal’e gelecek olursak…

Bence on yedi bölüm içerisinde izlediğim en güzel Gül ve Kemal sahnesi bu bölümdeydi. Dokunmanın da güzel olduğunu ama sadece gözleriyle birbirine dokunan insanların, elleriyle birbirine dokunana insanlardan daha fazla şey anlattığını görmenin mutluluğu var üzerimde. Üstelik artık, vicdan azabı gibi her dakika tepelerinde dikilen Seçil de yok. Aslında kafa karışıklığı konusunda Gül’ün de Yasemin’den pek farkı yok. O da Sarp diye diye Kemal’i harcamasın da! (Kimse Kemal’i harcayamaz, anısı var.)

Hell yeaaaah!

Bu gençlerin derdinden yıldım. Yok mu şöyle bir tutam Lütfü, iki gram Ayten!

Valla ne varsa ebeveynlerde var. Gençlik bitmiş!

Nermin, atımı hazırla, Hasan Efendi'yi bulmaya gidiyoruz!

Tam bu noktada Hasan Dede ile başlamak en doğrusu. Zira kendisi de tımarhaneden ay pardon, evden birazcık uzaklaşarak en doğrusunu yaptığını düşünenlerdenim. Yirmi dört saat adamın ensesinde boza pişiriyorlardı. Hatta Hasan Dede, bu kadar çılgına iyi bile dayandı. Hoş, Hasan Dedesiz ışığı bile açamıyorsunuz da… Neysehhh…

Gıybeti başlatan bakış.

Yalnız Hasan Dede, yağmurdan kaçarken doluya tutuluyor. Ama başka türlü bir dolu bu: Dolma dolusu. Neriman bir yandan evdekiler diğer yandan. Sanırım İstanbul mucizesi buna deniyor. Biraz gözleri kapatıp, İstanbul’u dinleyince sanki insan bir kendine geliyor. Ama yine de ortalık elinde dolma, börekle dolaşan Nerimanlarla dolu, aman dikkat! 

Sayıyorum, sayıyorum kim eksik diyorum!?

Aslında yeri geldiğinde Ayten, Neriman’ın hakkından çok güzel geliyor. Bayılıyorum sana Ayten! Ayten, tam bir pamuk değil mi ya? Aslı Altaylar, Ayten’e ne güzele ete kemiğe büründürüyor. Ama Nermin’i de ayıramıyorum. Çünkü tencere yuvarlanmış, kapağına bal dök yala! Lütfü, Ahmet, Nermin, Ayten ve Hasan Dede gönlümün en konforlu yerine oturalı on yedi bölüm olmuş. Artık onlar üzüldüğünde üzülüyor, sevinirken seviniyor, üşürken de üşüyorum. Evde elektrikler gelip kombi yanmaya başladığında kalorifere oturan liseli Lütfü ve Nermin’e en kocaman sevgiler. Çünkü kalorifere oturmak bir liseli ritüelidir. O kaloriferin üstünde ne gıybetler döner. Bir de onun çöp kutusunun başında kalem açma seansı vardır ki o ilkokul öğrencileri içindir.

Öğretmeniiiimm, Sarp ile Yasemin’in çöpün başında bir saattir kalem açıyorlaaarrr!

Hocam, daha zil çalmadı yeaağğ!

Şu an çok önemli bir şeyi fark ettim. Bütün yorum boyunca yüklendiğim Yasemin’e, Sarp dizlerinin üzerinde evlenme teklif etti. Fragmanda görünce ben rüya zannetmiştim. Sarp, oğlum aklını mı yedin? Siz biraz daha flört etsenize, böyle kucaklamalı, birbirinizi mıncıklamalı.

"Hadi?" ne?

Özetle; Bu bölümün A.N.L.A. (Ayten, Nermin, Lütfü, Ahmet) tayfalı sahneleri, öyle tahmin ediyorum ki, çoğumuzu gerçek dünyanın debdebesinden bizleri uzaklaştırdı. Bol bol güldük. Özellikle Japon misafirlerle yenilen yemek. Tebrik ediyorum sizi Japonlar, birlik ve bütünlüğe ihtiyaç duyduğumuz Hasan Dede’siz günlerde farkında olmadan yardımımıza koştunuz. Arigato gozaymas!

***

Bir arigato gozaymas, bir kamsahabnida da her şeye rağmen sabırla çalışan ve ekranın karşısından gülerek kalkmamızı sağlayan tüm eke gelsin. Ellerinize, kollarınıza emeklerinize sağlık. <3
 
***

Yetkililere özel not: Bir dizi. 2 saat 21 dakika! Özet zaten 1 saat! Saat 20:00’den neredeyse 00:30’a kadar! Hani bu dizi izleyenlerin de bir ailesi, yapması gereken işleri olduğunu hatırlasanız, nasıl olur? Hadi onu geçtim. Her hafta ceplerindeki son emek parçasına kadar bu dizileri yazanlara, çekenlere de mi acımıyorsunuz? Dizinin adı “Gülümse Yeter” ama saat 23:00’ten sonra ben de gülecek hal kalmıyor. @Monsita_Rosso’nun ifadesiyle Gülümse Yeter, Üzme Yeter’e doğru evriliyor. Yazanından çekenine, oynayanına kadar herkesi severek ve keyifle izliyorum. (Burada “Madem seviyorsun, otur izle işte negzel!” diyebilirsin. Ama senin görevin benim keyfime kahyalık yapmak değil; süresiyle de izlenebilir şeyler sunmak.) Bu kadar. Başka bir şey demiyorum.







BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER