Hayatta, yanında bir yârinin yoldaşının olmasından
daha güzeli var mı acaba? İlle de bunu sevgili olarak anlamayın. Arkadaş, dost,
amca, dede, teyze… Artık ne derseniz. Bir şekilde nefes alabilen her canlının
ihtiyacı sanırım bu. Çiçek der geçersiniz. Geçersiniz geçmesine de o bile
onunla konuşmayınca küsüyor, yapraklarını döküyor, kuruyor. Yani tepkisini bir
şekilde dile getiriyor.
Esas kızımın adı Yasemin bir kere. İlgi, sevgi
istemeyecek de ne olacak?
Ama… İlgi, sevgi, şefkat beklemek ile bencillik arasında
devasa kalın bir çizgi var ve Yasemin bu çizgiden habersiz. Neden olduğuna
geliyorum.
Gülümse Yeter’in başladığı ilk sahne, ilk saniyeden bu
yana Yasemin’i sevmek ile beraber hep bir mesafeli durmam gerektiğini düşündüm.
Körü körüne Yasemin ve Sarp demedim, diyemedim. Ha üzüldüğünde üzüldüm;
Yasemin’e yapılan haksızlıkları görmedim değil ama aynı değil işte. Sarp
kontenjanından.
Sarp'ın Yasemin ile olan sınavı...
Yasemin, evden biraz uzaklaşan Hasan Dede ile konuşmasından başlamak istiyorum. Yasemin, kendi dedesini kaybetmeseydi Hasan
Dede’yi yine bu kadar çok sevecek miydi? İyi ve güzel yürekli insanları
sevmemiz için ille de birilerini kaybetmemiz mi gerek? Aslında bunu başkasından
duysam üzerine bu kadar uzun cümleler kurmam. Söz konusu Yasemin ise... Allah'tan Hasan Dede'nin gönlündeki Themis ve terazisi benimkinden daha iyi çalışıyor.
Savaşlarda ayakkabısı olmayanı/yırtılanı yolda bırakırlarmış. Herkes kadar hızlı yürüyemez diye.
Yasemin ile ilgili beni rahatsız eden diğer bir durum
ise hazıra konmak istemesi. (Tıpkı babası. ^^) Her şeyi, her zaman Sarp’tan
bekliyor. Sarp sevdiğini söylesin, Sarp taşısın, Sarp anlasın. Otel odasında
kilitli kaldıklarında dahi Sarp’a gereksiz yüklendiğini düşünüyorum. Aslında
her şey, Yasemin’in istediği gibi olsa. Gözünün içine baktığında anlasa. Ama bu
modeller böyle canım arkadaşım, ne yapacaksın?! “Bilmece çözmek” daha doğrusu çözememek en Selami Şahin'e yakışıyor ama Ayşegül için çok zor!
Ama bir o kadar da eğlenceli. Sarp’ı sorgulamak yerine onu anlamaya ve çözmeye
başladığı an hayatın Yasemin’in için çok daha kolay olacağına eminim.
Gül: Anlat, anlat dinliyorum.
Kaldı ki Yasemin çıktığı yolda sadece Sarp’ı değil
Cem’i de harcıyor. Şunu söylemeliyim ki Cem’in yavaş yavaş aklının başına
gelmesini izlemek mükemmel. Sarp ile Yasemin için savaşmak için şartlar
eşitleniyor. Sarp, kendi içinde zaten çok aklı başında bir karakter. E Cem de
ona koşar adım yaklaşıyor. Şartlar eşitken izlemesi de keyif alması da daha
zevkli. Mesela Cem ailesine rest çekmeden önce Cem ile Sarp çatışmasını izlemek
o kadar keyif vermiyordu. Çünkü Cem’in parası vardı ve tak diye arabayı
Yasemin’in önüne koyuyordu, mesela! Erkekler bu kadar eşit şartlarda ve daha
keyifli savaşırken Yasemin, değişik değişik davranıp çocukları üzmesin. (Şu an
feminizm ağlıyor.)
Yasemin’in bir de kendini acındırma huyu var ki… Aman
Tanrı’m! Sarp’a “Hep Gül’den sonra geliyorum!” demeler. Sarp’ın Gül’ü senden
önce görmesi Sarp’ın suçu mu? Ya da bir dakika, bir dakika şöyle sorayım: Sen
de Sarp’ı, Cem’den sonra gördün.
Bu hafta Yasemin’e çok yüklendiğimin farkındayım ve
bunu yaparken aklımdan geçen tek düşünce şu: Oh ya ne güzel memleket,
kızdığında ya da zor da kaldığından gidecek; keyfi isteyince veya o benim
sahibim gibi gel dediğinde geleceğim, git dediğinde gideceğim. Bu da bir yaşam
alternatifi ama Yasemin'e karşı kendi Themis terazim çok zor dengeleniyor.
Yazı devam ediyor…