Her ne kadar Nihan, Kemal’i hayat
savaşının başkomutanı olarak tanımlasa da aralarında emir-komuta zinciri asla
yok, rütbeler aynı. Öyle olmasa Kemal, “Ben sahiplenmem sadece severim.” gibi
beni kalbimden vuran bir cümleyi dillendirmezdi. Hiçbirimiz kedi yavrusu
değiliz ki sahiplenilmeye ihtiyaç duyalım. Bana göre aşkta mülkiyet hakkı
yoktur, yüreğinizin bir parçası gibi sevip, “ben”liğinizi yitirmeden kaynaşmak,
“biz” olmak en güzelidir. Tabi sevdiğini sahiplenmek değil ama karşı taraf da
istiyorsa aşkını sahiplenmek şart. Bu konuda neyse ki Kemal’in hiçbir eksiği
yok. Zamanında kendisi için odun demişliğim var sanırım ama özellikle bu bölüm
itibariyle tüm sözlerimi geri alıyorum.
Gelelim geçtiğimiz haftalara göre
durgun giden bölümü canlandırmak için atılan Asu adımına. Tahmin edenler olsa
da büyük bir çoğunluk için beklenmedik bir durumdu, bir ters köşeydi. Ama her
ters köşe de şaşırtıcı ve heyecanlandırıcı etki yaratmıyor. En azından Asu’nun
Emir’in kardeşi çıkması beni şoklara sokup ilerisi için heyecanlandırmadı. Belki
başından beri planlı bir adımdır ama ben sırf ters köşe olması için yapılan bir
hamle olarak hissettim. Çünkü Emir’in kardeşi oldukça zeki, intikam hırsıyla
dolu bir karakter olarak çizildi. Üstelik de son derece geniş çaplı bir intikam
planı organize etmiş. Ancak bana kalırsa Asu böyle bir manevra için biraz zayıf
bir karakter.
Alo, Harry Potter'la mı görüşüyorum?? Bana bir aşk iksiri hazırlayabilir misiniz acaba? Çünkü Kemal'in bana başka türlü aşık olacağı yok.
Bize bugüne kadar yansıtılan Asu,
hastalıklı derecede Kemal’e aşık, hislerini ve içinden geçenleri saklamayı
beceremeyen histerik bir karakter. Bu durum, aşkının ayan beyan ortaya
çıkmasından önce de böyleydi. Mesela Leyla daha ilk bakışta anlamıştı onun
Kemal’e aşık olduğunu. Oysa bu tuzağı kurup yönetmek için biraz daha poker face,
biraz daha cin fikirli ve güçlü bir organizasyon yeteneğine sahip olmak gerek.
Açıkçası Asu’da bu özellikleri göremiyorum. Tufan mesela bu özelliklere sahip.
Ve böyle bir karakterin Asu’nun emri altında olması benim tuhafıma gidiyor. Ha
tabi Hakkı Bey Asu’ya mukayyet olsun, onun aklı olsun diye Tufan’ı onun yanına
yerleştirdiyse orasını bilemem. Şaka bir yana oyunu planlayıp yürüten Hakkı
Beyse ve Asu’yu da piyon olarak oyunda tutuyorsa ona inanırım işte. Emir’in
telefonda konuştuğu kişi de bir erkek zaten. (Yalnız ses tonu aşırı derecede
Galip Kozcuoğlu’na benziyor onu da belirtmeden geçemeyeceğim.)
Öte yandan bu gizli şantajcı,
Asu’dan beklenmeyecek şekilde, bir taraftan da Kemal ile Nihan’a en kritik
zamanlarda yardım etti. Esas olarak da bu nedenle, “sen, ben, bizim oğlan”
mantığı ile içimizden birinin, hele de Kemal’e aşık Asu’nun, Emir’in kardeşi
çıkmasındansa yepyeni birinin gelmesini tercih ederdim. Nihan ve Kemal’in
elleri zaten zayıf. Zar zor ele geçirebildikleri büyük ipuçları da hep bu müttefikleri
sayesinde ellerine geçti. Halbuki Asu aşkı ile intikamı arasında kalarak bu aşk
savaşında yalpaladığı zaman, bu bölümde olduğu gibi ister istemez ilk düşman
bellediğinin eline koz vermek zorunda kalacak. Bu kararsız ve de her an karşı
tarafa çalışabilecek müttefike de güven duyulmayacağı aşikâr. Oysa yeni biri
gelse, Asu’nun Kemal’e takıntılı aşkından ziyade, ilerleyen zamanlarda, kardeş
özlemi nedeniyle bazen zaafına kapılıp Emir’in aleyhine olan kozlarını
kullanamasa, hem bana daha çok keyif verirdi hem de kısa vadede Nihan ile
Kemal’e destek olmaya devam ederdi.
Tabii bu benim düşüncem, yazan yazmış sonuçta. Bakalım
bu manevra bize hangi kapıları açacak? Yoksa açtığı bir iki kapıdan sonra
kilitli odalarda mahsur mu kalacağız? Acaba bu çapraz ateşle geçen aşk
savaşlarında kim gazi olacak, kim şehit düşecek?