Her şeye rağmen, sonunun
gelmeyeceğini bilsem de, Kemal ile Nihan’ın umutla geleceğe doğru attıkları
adımları izlemekten son derece memnunum. İkisinde de hiçbir tereddüt yoktu,
boşanma gerçekleştiğinde tam anlamıyla kavuşup mutlu olacaklarına dair
inançları tamdı. Her ne kadar onlardan başka, ben dahil, hiç kimse mutlu olacaklarına
inanmıyor olsa da… Hayır, bir araya gelebilseler mutlu olacaklar ondan şüphem
yok. Sıkıntı bir araya gelme süreçlerinde. Vaziyetleri de öylesine zor ki insan
üzülmeden edemiyor. Herkesler karşı ya, Leyla dışında bir destekleyenleri yok. Ve
işin en kötü tarafı da insanlar Kemal ile Nihan’ın mutluluğu gerekçesiyle değil
de aksine sadece kendi isteklerini, kendi hayatlarını düşünerek, onların hayatına
bencilce yön verme çabasındalar.
Mesela bencilliğin en büyüğünü
Ozan yapıyor. O kendi hayatını istediği gibi yaşayabilsin diye Nihan’ın
kendisini bir ömür boyu mutsuzluğa mahkum etmesini istiyor. Kardeşlikten dem
vururken nedense fedakarlığı da hep Nihan’dan bekliyor, kendi yaptığının
cezasını çekmeyi düşünmüyor bile. Vicdan kozunu da oynadı, kendini acındırma
kozunu da, hastalık kozunu da. O buna dayanamazmış! Ee peki güçlü olan,
dayanabilen Nihan’a yapılan hak mı, reva mı? Zayıf insanların,
beceriksizliklerinin örtülmesini devamlı diğer insanlardan beklemesi ve bu
gerçekleşmeyince üstüne bir de karşısındakini suçlaması kadar hayatta
sinirlendiğim şey azdır. Ozan, Zeynep ile evlendiği zaman kendi hayatının
dizginlerini eline almak istediğini söylediğinde ona inanmıştım. Belki bu
evlilik onu biraz olgunlaştırır diye düşünmüştüm. Ancak Ozan, resmen “yaralı parmağa
işemez” denilen cinsten. Tüm gün boyunca bilgisayar oyunu oynayıp film izlemek
dışında yaptığı veya yapmak istediği hiçbir şey yok. Zeynep de yanında karısı
değil de oyun arkadaşı gibi duruyor o yüzden. Yani bazen insanın Zeynep’e bile
üzülesi geliyor. :)

Oynamıycam işte bana ne!
Aynı şekilde Kemal ile Nihan’ın
anneleri de bencilliklerinden bu beraberliği istemiyorlar. Vildan Hanım için,
Emir’in sağladığı maddi imkanlardan vazgeçmek mümkün değil elbette. O sırada
kızı bir ömür mutsuz bir hayat sürdürmüş, evlat sevgisi nedir hiç tadamamış ne
gam! Yeter ki Vildan Hanım’ın sırtından pahalı giysiler, ayağından marka
stilettolar eksik olmasın. Her ne kadar evlatlarını çok düşünen(!) Fehime
Hanım’ın bu ilişkiye karşı çıkmasındaki motivasyon Vildan’ınkinden farklı olsa
da o da Kemal’in mutluluğunu göz ardı ederek taraf tutuyor. Ailesine o kadar
zararı dokunmuş(!) kızı evine gelin olarak sokmak istemiyor. Halbuki kendi
kinindense, Kemal’in hayatını ön plana koysa onun yalnızca Nihan’ın yanında
mutlu olabileceğini anlayacak. Ama o bunu düşünmektense en az Nihan kadar
nefret ettiği Vildan’la işbirliğine girme çelişkisine düşüyor.
Tek bir hayatımız olduğunun ve kıymetinin bilinmesi
gerektiğinin bilincine varmak her zaman kolay olmuyor. Bazen kurmayı başardığımız
ikinci hayatımız da sadece tek bir hayatımız olduğunu anladığımız gün başlıyor
zaten. Çünkü bunu idrak ettiğimiz zaman daha cesur, daha müdanasız
olabiliyoruz. İşte Kemal ve Nihan da bu eşiği aştıkları için hayatlarındaki bu
bencillere kafa tutma gücünü bulabildiler. Bu can pazarından sağ çıkmak
için korkaklığı bir tarafa bırakmak şart zaten. Bir tek Kemal, iradesine karşı
verdiği savaşın sonucunda yenilme korkusunu atamıyor üstünden o kadar.
Yazı devam ediyor...