Mesude-Kemal-Nazan şer üçgenine gelirsek… Bu hafta en yazmak
istemediğim ama yazmasam da eksik hissedeceğim sahne onlara aitti. Eve gelen
polislere değinmeyeceğim izninizle. Zira daha sonrasında öyle sahneler vardı ki polislerin gelmesi basit kaldı. Önce Serkan yurdun yıkılmaması için
annesinden yardım istediğinde sahte telefon konuşması yapan Nazan Hanım,
Mesude’ye yakalandı. Çünkü hanımefendi istediği zaman gayet açıkgöz olabiliyor.
Serkan gerçekleri anladığı için Nazan Mesude’ye ağzına geleni sayınca Mesude
Hanım’ın olmayan gururu ayaklandı ve kendini kovdurdu. Asıl olaysa bundan sonra
başlıyor tabii.
Mesude derman bulmak adına Kemal’ciğinin yanına gitti ama
Kemal kadını az daha öldürecekti. Eh tabii, Mesude o evde olmazsa Nazan Hanım’ın
ne yaptığını nasıl öğrenecek? Tokadı da nakşetti suratına kadının. Gerçekten
bütün bu kadına şiddet içerikli sahneler 8 Mart sebebiyle mi yapıldı? Eğer
öyleyse dikkat çektiler ama can da acıttılar. Yine de ellerine sağlık ne
diyeyim. Mesude evde hangi işi ben yapayım dediği zaman da fukara sümüğü gibi
duvara yapıştırdı. Kanı bitlendi derler ya o hesap, parayı görünce gerçek
kişiliği ortaya çıktı, efelenmeye başladı Kemal Efendi.
Dayağı yiyen Mesude eğdi başını iş istemeye gitti Nazan’dan.
O sahnede Defne, Mesude’nin yüzünü görünce küçümsemek yerine merak etti. Mesude
"düştüm" yalanını söyleyince de “klasik dayak yiyen kadın savunması” ve “sen
bütün gün burada çalışıp bir de dayak mı yiyorsun” tespitleri gerçekten çok
yerindeydi. Ne kadar sınıf farkı deyip insanları ezseler de onlar da duyarsız
kalamıyor işte. Mesude’yi kurtarmak adına bir şey yapmıyorlar demeyin. Kadın
kendi kurtulmak istemedikten sonra elalem ne yapsın? Dayak yemesine rağmen hala
ama hala bıkmadan usanmadan Kemal’i savunuyor kadın. Mazoşist yeminle… Acıdan
zevk alıyor. Bir de Eylül “kocanı bir gün öldüreceğim” dedi. Adam sokakta düşse
ölse potansiyel sanık adayı Eylül olur.
Bitsin artık bu çile çekemem bile bile... Eylül ve Serkan’a değinmek istiyorum ama hangi sahneyi
anlatayım bilemedim. Sahneleri seçemememden değil, sahne olmamasından...
Bu zamana kadar SonGün sahnelerinin azlığından yakınıyorduk. Şimdi de EySer
severler isyanda çünkü ciddi anlamda sahneleri az. Mesela bu bölüm iki
sahneleri vardı. Birincisi telefonla konuştukları sahne… Yurdun kurtulmasını
iki ayrı yerde kutlayan sevgililerin konuşmasından bahsediyorum. Sütlü
kahvelerini içerken Serkan’ın Eylül’e seni seviyorum demesi… İkinci sahne ise
belediye kısmıydı.
Kızlar yurdun kapanmaması için topladıkları imzaları
belediye başkanına götürdüklerinde sekreter hanım dalkavukluk yapıp çocukları
içeri almadı. Ama sesleri duyan başkan dışarı çıktı. “Kızların burada olması
tamam da oğlum sen ne arıyorsun burada” diyen başkana cevap Songül’den geldi.
“Sevgili kontejanından burada o efendim.” Bunun dışında sahneleri yoktu. Bunlarda çok kısaydı. EySer sahnelerine de SonGün kadar önem verilse çok güzel
olur. Bunu isteyen büyük bir kitlede var ve SonGün tayfa gibi gün geçtikçe
büyüyorlar.
Örnek eğitimci Neriman sahalarda. Önce E101 Kopya dersi, ardından kriminal incelemede şike tespiti:) Neriman Hanım… Bu kadına ne diyeyim bilemedim ben bu yüzden
her hafta bir sıfat takmayı düşünüyorum. Bu haftaki sıfatı komik… Gerçekten
komikti çünkü. Mesela kendisinin de çok kızdığı kızların isyan etme durumuna
verdiği tepki. Yıkıma gelen adamlara "tam deli çağları biz bu durumlarda bir şey
yapmıyoruz buyurun engelleyin engelleyebilirseniz" temalı sözleri. Gerçi bu
sözlerin doğruluk payı da var. Ama bir taraftan komik de… Yurt yıkılmadığı için
sevincinden meşrubat dağıtan ve parasını cebinden karşılayan Neriman her zaman
görebileceğimiz bir şey değil mesela. :) Diğer yurdun müdiresinin adı Sacide
yani Neriman Hanım’ı oynayan oyuncunun gerçek adı… Sacide Taşaner… Gerçekten
ince düşünülmüş.
Bilgi yarışması hazırlıkları ile ilgili ilk olarak şunu
söylemek istiyorum. Bıldırcın yumurtası mı? İğrenç yahu… Normalde çiğ yumurta
geç konuşan çocukların dili çözülsün diye de içiriliyor. Ben geç konuştum diye
yıllarca içtim o yumurtaları. Şimdi yağda yumurta biraz çiğ kalsa yiyemiyorum.
Televizyonda da görünce midem bulandı yazık kızlara ya. Yapılır mı bu işkence?
Bir de Neriman Hanım yarışmayı ne çok önemsiyormuş? Kızlara “kopya çekin ama
kazanın mutlaka” dedi resmen. Bir de kopyacıların şahıymış onu anladık. Bacağına
kadar kopya yazmış kadın.
Eee ne demiş Rıfat Ilgaz "Türkiye'de eğitim sistemi değişmedikçe Hababam Sınıfı izlenecek, hatırlanacaktır." Başta Ertem Eğilmez ve tüm ekibi saygı ve sevgiyle anıyorum. Bizlere Hababam Sınıfı hatırlatan senaristlere çok teşekkür ederiz :) Yarışmadaki sorular bence fazla kolaydı. Sen git Fransız
Devrimi’ne çalış, tarihleri ezberle gelen sorulara bak. Ama kızların geçmişi
ile bağlantı kurarak cevapları vermeleri güzeldi. Soyağacı sorusunda geçmişe
gittiler mesela. Songül ve Kader’in çocukluk halleri o kadar güzel ki hani
bütün bölüm izlesem o iki afacanı, sıkılmam sanırım. Öğretmenleri "soyağacınızı
yazın" dediğinde bir tek Songül’ü yazabilen Kader yurtlardaki birçok çocuğun
durumunu gözler önüne seriyor aslında. Öğretmenler de dikkat etseler keşke…
Sınıfta yetimhaneden iki çocuk varken onlara soyağacınızı çizin demek
insafsızlık resmen.
Bahane ile Eylül’ün Adıyamanlı olduğunu, babasının
cenazesine katılamadığını öğrendik. Küçük Eylül’ü canlandıran oyuncu maşallah
taş bebek gibiydi. Mesude’nin de saçlarının o halini daha çok beğendim. Bence
Derya Artemel kâkül bırakmayı düşünmeli. Adıyaman’da ne var anlamadım. Acaba
bölümün birinde Eylül’ün babasının mezarına filan mı gidilecek? Baksanıza
Kader’de Adıyaman’a gitmek istiyormuş.
Diğer sahneler daha önce izlediğimiz ve yorum yaptığım
kısımlar olduğu için değinmiyorum. (Geçmiş sahnelerinden bahsediyorum) Son
olarak daha yarışmaya ara verildiği an bir şey olacağı ve kızların yarışmayı
kaybedeceği belliydi. Cemre diğer yarışmacı kızla konuşunca vicdan yaptı ve
bildiği bir soruyu cevaplamadı. Yalnız ben çanta meselesine hala inanmıyorum ya,
neyse.
8 Mart Dünya Kadınlar gününüz kutlu olsun. Tüm Dünya'da kadına şiddetin azaldığı hatta olmadığı günler görmek dileğiyle...
Sevgiler… Saygılar…