Kavgalarında cesur, aşklarında çekingen koca yürekli adamlar!
Çağla Akyürek
Aile temalı
dizilerin yeri bende hep başka olmuştur. O kurgusal
ailelere farkında olmadan bağlanırım ve zamanla kendimi onlardan biri
gibi hissetmeye başlarım. Kalabalık bir aileye sahip olmamın
burada çok büyük etkisi var sanırım. Küçükken farkına varamasam da zamanla
ne kadar şanslı olduğumu anladım. Etrafımda o kadar çok yalnız ve ailesiyle
sıkı ilişkilere sahip olmayan insan vardı ki çoğu yalnız hissettiğim anlarda kocaman
bir ailem olduğu için şükretmeye başladım. Gerek özel günlerde gerek karanlık
günlerde hep yanında olan, seninle gülüp seninle ağlayan insanlara sahip
olmak şanstır ve benim de şansım ailem. Beş Kardeş’e bu
kadar bağlanmamın ve âşık olmamın- evet, sevmek sözcüğü tam karşılığı değil
hislerimin- nedeni sahip olduğum bu şansı bana hatırlatmış ve hissettirmiş
olması.
Beş
Kardeş ne kadar
küçük bir macera idiyse etkisi tam tersi çok büyük oldu. Her bölümünü açıp
defalarca bıkmadan usanmadan izleyebilirim hatta izleyeceğim.
Peki, Beş
Kardeş'i bana bu denli sevdiren neydi? O kadar fazla sebep sayılabilir ki
tabiri caizse dönem filmlerinde okunan ve metrelerce uzayan padişah
fermanları gibi bir liste çıkar ortaya. Birkaç neden var ki onları anmadan
geçmek bizim beş kardeşimize haksızlık olur diye düşünüyorum.
Tabii ki ilk
ve en önemli etken Başeğmez kardeşlerin birbirlerine olan bağlılıkları, iyi
günde, kötü günde her zaman, her yerde hep beraber hareket etmeleri, birbirlerini
gözlerinden bile sakınmaları. Böylesine içten bir bağlılık nasıl beni bu diziye
bağlamasındı zaten.
Kardeşlerden
her birinin isminin bir şairden geliyor olması Başeğmezler'e olan hayranlığımı
kat be kat artıran bir başka nedendi. Ne de olsa şiir sevmeyen bizden
değildir!
Evlerinin
yaşanmışlığı hele ki hepsinin kendine ait olan ve tamamen kişiliklerini
yansıtan o muhteşem odaları vardı ki hayran olmamak elde değil doğrusu. Her bir
noktası en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş olan o odalar bence örnek alınması
gereken bir çalışmanın ürünüydü, sanat ekibinin ellerine sağlık olsun. Favori
odan hangisiydi diye sorarsanız da kuşkusuz Nazım'ın odası derim çünkü içi
kitap kokan oda huzur verir bana.
Ve tabii ki
yaşanan tüm olayların en büyük tanığı meşhur kırmızı kamyonet içinde yapılan
sohbetler de kuşkusuz diziyi sevmemin önemli sebeplerinden biri. Ah, o
kamyonetin dili olsa da konuşsa!
Başeğmez'lerin
aşk dolu maceraları da elbette diziye beni bağlayan nedenlerden biri. Sait'in
Fahriye ile Canan arasındaki gel-gitleri, beraber olacaklarına pek ihtimal
vermediğim ama muhteşem ikili olan Turgut'la Şevval'in kendilerine hayran
bırakan 'saf' sevgileri, Nazım ile Deniz'in şiirselliği, bir diğer ilişkilerine
ihtimal vermediğim ama beni şaşırtan Orhan ile Yasemin'in hayli dengesiz
aşkları her bölüm keyfime keyif kattı. Belki de hep tahminlerimin tersine
geliştiği için bu aşk ilişkilerini çok sevdim.
Daha pek çok
neden sayabilirim ama aslına bakarsanız hiçbiri tam olarak hislerimi anlatmaya
yetmez. Ben bu adamları çok sevdim çok! Öyle ki onlardan biri olmak istedim,
her izlediğimde ah keşke kardeşlerinden biri de ben olsam dedim durdum.
Öylesine içimden gelen bir istek ki bu sanki karşımda kurgulanmış bir aile yok
da yan apartmanımızda oturan bir aileye özeniyorum.
Sait,
Turgut, Nazım, Orhan, ve Aziz hepsi birbirinden son derece farklı olan bu beş
kardeşin her birinde kendimi yakın hissettiğim bir özellik vardı. Turgut'un
naifliğinde, dürüstlüğünde, inançlarına bağlılığında kendimi bulurken, Nazım'ın
şair ruhuna hayran olup adalet duygusunu kendime örnek aldım. Orhan'ın saf
çocuksu halleri kalbimi ısıtırken, Aziz'in uçarı delikanlı hallerinde kardeşimi
buldum. Dediğim gibi ben hepsini çok sevdim, çok benimsedim ama ben çok Sait'i
sevdim çünkü Sait'te babamı buldum. 8 kardeş olan babam 4 erkek kardeşinin en
büyüğü. Babam da tıpkı Sait gibi kardeşlerine abiden çok babalık yapıyor,
onları gözlerinden bile sakınıyor. İlk aşkım ve kahramanım olan babamın
kurgusal yansıması olan bir karakteri bu kadar sevmem hayli normal sanırım.
Sait'e henüz ilk bölümün ilk sahnesinde hayran oldum ben. Her sabah
kardeşlerinin kapılarına temiz havlu ve ütülü kıyafet asan, kahvaltılarını
hazırlayıp kendi eline bir parça ekmek alıp çıkan ama en güzeli de her sabah
son ses Müslüm Baba'dan "Hangimiz Sevmedik" açıp meşhur
repliği "hadi uyanın artık hey, kalkın lan akşam oldu hey" diye
bağırmayı ritüel haline getirmiş olan Sait gelmiş geçmiş en sevdiğim karakter
olarak kalbimdeki yerini aldı.
Daha
satırlarca ve sayfalarca anlatabilirim Başeğmez kardeşlere olan hayranlığımı.
Gelin görün ki kimi sevdiysek elimizden aldılar. Sevip de bağlandığım ama
reytinge kurban verdiğim kaçıncı dizim oldu artık sayısını bilmiyorum. Beş
Kardeş ile olan maceramızın da maalesef sonuna geldik. Dizinin final
yapmış olması yeterince can sıkıcı bir hadiseyken bir de üstüne 'mutsuz bir
son' ile bizlere veda etmeleri kalbimi kırdı. Haftalar öncesinden final
yapacağı duyurulan dizinin ben hep 'mutlu son' ile biteceğini hayal ettim. Hele
ki Sevda Tepesi'nde tüm kardeşlerin sevdikleri kadınlarla çizdikleri aşk tablosundan
sonra böylesine bir finali hayal etmem imkansızdı zaten. Fark ettiyseniz
'final' diye anıyorum çünkü kimse kusura bakmasın ama Başeğmez kardeşleri kimse
benim kalbimde öldüremez! Uzun lafın kısası ben sizi çok sevdim Başeğmez'ler ve
asla unutulmayacaksınız!
Tüm Beş
Kardeş oyuncularına, tüm ekibe ve emekçilerine bu güzel işi bizlerle
tanıştırıp bu denli yüreklerimize dokundukları için sonsuz teşekkür ederim.
Emeklerinize sağlık...