Arka arkaya üç dizisinde de (önceki işler için bkz; Yıldızlar Şahidim, Gülizar) şarkı söyleyip şöhret olmak isteyen kızların kahrını çeken
Berk Cankat, bundan önceki iki dizisindeki karakterlerinden daha karanlık,
zorba ve soğuk bir adamı başarıyla canlandırıyor. Maçoluğu ve odunsu tavırları
yüzünden, Uğur favori erkek karakterim olmasa da, onu izlemeyi seviyorum,
annesiyle olan geçmişini ve yarasını merak ediyorum. Tekinsiz bir adam ama bu
yüzden bir çekiciliği de var. Dolayısıyla Gökçe’yle olan ikili sahnelerinde de
kıvılcımlar çıkıyor.
Melike’nin Uğur’un kendi oğlu olduğunu hatta kendisini
mahvetmek için uğraştığını bilmesi de iyi bir açılımdı. Ben Uğur’u
tanımıyordur, Uğur da Gökçe ile bağlantı kurarak annesine yaklaşacak ve
intikamını yavaş yavaş alacak diye düşünürken çat diye koydular önümüze anne
oğlun kapışmasını. İyi de ettiler.
Geçmiş ve şimdiki zaman arasında geçiş sahneleri ilk iki
bölüm, çok da bağlantılı değil. Yani böyle geçmişe gidişli hikayelerde, bu
geçmiş ve şimdi arasındaki sahne geçişleri daha çok; geçmişi hatırlatan bir
nesne, bir olay veya bir kişiyi şimdiki zamanda görünce geçmişte o nesnenin
verildiği, o olayın yaşandığı veya o kişiyle karşılaşılan bir ana dönme
şeklinde verilir ya, burada böyle bir bağlantı çok görülmüyor. Ama bu, bence bir kopukluk veya yabancılaşma hissi de doğurmuyor. Sanırım bu duru genç
Melike ve şimdiki Gökçe’nin hikayesinin aynı noktadan, sahneye ilk adım
attıkları yolun başından başlamış olmasından kaynaklanıyor. Genç Melike’nin
devamı yani bugünü, Gökçe'ymiş gibi geldiği için geçmiş ve şimdiki zaman
arasındaki kurulan dengeyi ve denklemi seviyorum.
Ali'yi harcamasınlar Matmazel!
Melike’nin güzelliğine kapılıp, kalbine yıllar sonra bir
ilkbahar esintisi dolan ve bu sebeple onu koruma altına almaya başlayan Reşat
Batur da ilgi çekici ve cazibeli olsa da, genç Melike’ye aşık olanlar arasında
-ki liste hayli kabarık- en bir sevdiğim Ali. “Ela gözlü”ye bakışı, tavrı,
yaklaşımı o kadar sıcak, o kadar içten ki... Melike’nin cıvıltısı, Ali’nin aşık
ve mahzun hallerinden dolayı “Sevemedim
Karagözlüm” filmindeki balıkçı güzeli Azize ile Chopin lakaplı kemancı
Kenan’ın hikayesine benzetiyorum onların halini. Öte yandan, “Ali’yi
harcayacaklar Matmazel!” umutsuzluğunda izliyorum bu hikayeyi. Gerçi Melike, Ali
ile bir dönem evli kalmış ama, Uğur gerçekten Ali’nin oğlu mu, yoksa bir
Yeşilçam klasiği olarak; Ali, hamile haliyle ortada kalan ela gözlüsü ve onun
bebeğine sahip mi çıktı orasını ilerleyen zamanlarda öğreneceğiz.
Yani inşallah ilerleyen zamanlarımız olur. Orta
seviyede giden reytingleriyle dizinin ömrü ne olur kestiremiyorum ama uzun
süreli olmasını temenni ediyorum ki merakla beklediğim soruların cevaplarını
alabileyim.