Poyraz Karayel: Yaz, kış, bahar geri geliyor; babam geri gelmiyor..

Bahri Umman kimdir? Sizin için bilmiyorum ama benim için tam olarak şu..

"Sana bi' soru soracağım.."

Yani Baba tam olarak burada görüldüğü gibidir. Özü sözü birdir, karşısındaki insanın evladı ya da düşmanı olması bir şeyi değiştirmez. Onları gerçeklerle yüzleştirmekten çekinmez ve böylece de hep bir adım öndedir iyi ya da kötü fark etmeksizin. Zaten bu sebeple yaptıklarının hep arkasında durur..

Kısacası, Bahri Umman beni şu koca hikayede sadece birkaç kez hayal kırıklığına uğrattı. Geri kalan tüm zamanlarda ise tam da kendisine yakışan şekilde davrandı, ne eksik ne de fazla.. İnsanlar genelde babaların yaptığı iyilikleri değil de hataları hatırlar. Çünkü babanın doğru olması, güçlü olması, kusursuz olması zaten "olması" gerekendir. Ona yakışmayan yanlış yapmasıdır.. Peki, ben nerede kırıldım en çok?

"Zafer bey, kızınız için.."

Şu sahneyi ilk izlediğim anı hala hatırlıyorum, resmen şok geçirmiştim. Bahri gibi bi' evladını kaybetmiş, üstüne de önüne geleni Ayşegül'e dokunmaları halinde parçalamakla tehdit eden, ki dokunanları da parçalayan birinin Zafer'i kızıyla vurması inanılır gibi değildi çünkü. Bahri gerekirse orada Zafer'i çarmıha ters olarak bile gerebilir, ancak adamın kızını ima dahi etmezdi bence..

Ne demiştik kırıldığım anlar.. Anlamakta zorlandığım en önemli şeylerden biri de insanların kendi yazdıkları karakterlere sırf yine "kendileri" istedikleri için boyut değil takla attırabilmeleridir.. Misal, ilk günden beri Bahri'nin kendi ağzından dökülen mottosu neydi? "Ben nasıl Bahri Umman oldum biliyor musun? Sevdiklerimden vazgeçerek!" Ve siz bu adamı bu şekilde aylarca yıllarca resmediyorsunuz, o adam ki yeri geliyor kızı bildiği Sema için yeri geliyor Sadrettin için yeri geliyor da kaybettiği oğlu yerine koyduğu Poyraz için infaz emrini veriyor hem de gözünü bile kırpmadan. Ve sonra 40 senedir aradığı can düşmanı, oğlunun ve babasının katili Adil Topal'ı adamları ile çevirdiğinde aynı Bahri Umman..

"Sen beni neden göremedin Bahri?"

Evet, bildiğiniz gibi Bahri, Adil'i öldüremiyor.. Neden? Çünkü, Adil de o sırada Despina'yı kaçırmış. Normal şartlarda ne olur? Bahri orada kendi eliyle Adil'in kafasına sıkar, Despina'nın da aynı anda infaz edilişini içi kan ağlasa da izler.. Bahri bunu yaptıktan sonra nerede kaldı Ayşegül'e-Poyraz'a söylediği; yok o benim babamı öldürdü ama sen elini sıktın, vay efendim benden gerçeği sakladınız, hani bana ettin kardeşine nasıl ihanet ettin lafları, her ikisine de defalarca kan kusturmaları? Senin sözün, onurun, haysiyetin, dik duruşun sadece senin işine mi gelince geçerli diye sorarlar adama Bahri Baba. Tabii ki bir hikaye içinde iki düşman yaratıyorsan bunlar yüz yüze de gelir, birbirlerine silah da çekerler, birbirlerinin ellerinden de 40 kere kurtulurlar. Ama birinin, diğerinin silahını indirme yöntemi yine kendi içindeki hikayeye uygun olmalıdır diye düşünüyorum.. 

Yani aslında saysak elbette bir sürü daha çelişki bulabiliriz irili ufaklı ama gerek yok. Niye? Zira, her ne olursa olsun sistem belli. 5-6 günlük bir süreçte iki saatlik dizi yazmak ciddi manada insanı bitiren bir iş aslında, insanlar resmen ofislerde ya da evlerinde toplanıp sabahlıyor çoğu zaman. Ve en komiği de şu ki sizin ananız ağlıyor o senaryoyu yetiştirmek için, sonra tamamen sallıyorum şu anda; gece yarısı bi' telefon geliyor ve o ne? Oyuncumuz bilmem kimin şu "3" gün işi çıktı sete gelemeyecek, o 45 sayfaya acil revize.. Hafta zaten 7 gün yahu?  "45" sayfa diye hemencecik dediği de artık Allah bilir sizin bütün bölümümü etkiliyor, 4 bölüm sonraya attığınız çengeli mi yok ediyor belli değil. Tüm bunlarla uğraşırken üstüne bi' de kusursuz bir hikaye çıkarmak mümkün değil yani aslında, yalan yok..

Sözün özü, elimden geldiğince detaylarda boğulmamaya ve sadece belli başlı, üzerine aylar önce düşünülen hikaye akışlarına-karakter özelliklerine yönelik bir takım fikirlerimi dile getirmeye çalıştım en başından beri.. Sadece tek bir ekleme daha yapayım bu konuyla ilgili; Nevra'nın hikayesi ile birleşecek olan Başörtülü katili haftalarca T-800'ü andıran bir soğukkanlılıkla gösterip daha sonra da o olayı "kuzu" hikayesine evirmek vardı ya.. İşte orası benim Poyraz Karayel'i izlerken ilk kez; "Acaba izlemesem mi artık?" dediğim andır.. O kadın ortadan yok olsa ya da biri öldürse ve biz hakkında hiçbir şey öğrenemesek bu kadar üzülmezdim inanın. Çünkü bilirdik, o hikayeden vazgeçtiler ve kadını yok ettiler.. 

Son olarak da benim için Poyraz'ın hikayesinin bittiği yer nereydi onu anlatayım ve veda diyelim artık..

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER