Poyraz Karayel: Yaz, kış, bahar geri geliyor; babam geri gelmiyor..

Poyraz Karayel: Yaz, kış, bahar geri geliyor; babam geri gelmiyor..
"Babam geri gelmiyor albayım, babam geri gelmiyor. Ya giderken insan, hiç değilse bir kez dönüp bakmaz mı? Bakmıyor işte albayım, bakmıyor.."

Herkesin bir başlangıç hikayesi vardır hayatında; aşık olmaya başladığı anladığı an gibi mesela.. İlk aşık olduğum anı o kadar net hatırlıyorum ki şimdi anlatmaya başlasam saniye saniye aktarabilirim hiçbir şeyi atlamadan. Ama hayat sadece iyi anılarla şekillenmiyor. Babalarını kaybettiği günler de vardır insanların başlangıçlarına sebep olan. O kadar çok insandan duydum ki babasının "öldüğü" gün için; keşke x-y-z'yi farklı yapsaydım serzenişlerini. O belki; umut sonuçta. Umut etmek hem en büyük hediye hem de sanırım en büyük ceza insanoğluna.. Ölüme çare yok, ama belki gelir diye beklemek var ya, asıl yok eden de odur aslında..

Yani hayatımızı tümden değiştiren olaylar genelde anlık tesadüflerin birleşmesinden oluşur. Bunlar iyi, kötü veyahut çok kötü durumları içerir. Öyle ya hayatımızın büyük çoğunluğu istediklerimizi elde edememekle geçiyor ne de olsa; en azından büyük kalabalıklar adına..

Poyraz Karayel'in de benim için böyle anları var işte; bazen iyi, bazen kötü, bazense çok kötü. İyilerden başlamak daha doğru olacak sanki.. Sizin Poyraz ile başlangıç hikayeniz nedir bilmiyorum -ama anlatırsanız dinlerim.- Benim hikayem ise belli; aslında çok beğenmediğim ilk bölümün ardından sadece tek bir an var ki denk geldiğim.. Poyraz, Ayşegül'den çok beni etkiledi sanırım o gün ki Ayşegül'ün komaya girdiğini hesap edersek durumun vahameti ortada. Üç sezon devam ettik sonuçta..

"Sevgili Bilge.."

Tabii bu sahnenin bendeki etkisi biraz farklıydı.. Okumayı yeni öğrendiğim dönemlerde, babamla oynadığımız oyundu aslında izlediğim bu sahne. Ben kütüphanedeki herhangi bir kitabı açar ve birkaç satır okurdum, babam da ezberden geri kalanını tamamlardı. Ortalama bir insanın tüm hayatı boyunca okuduğu kadar kitabı takribi 1-2 ayda okuyan ve o kitapları yıllar içinde defalarca tekrar eline alan biri için çok zor değildi zira bu durum. Ancak hakkını da vermek gerek, kızları etkilemek için bunun kullanabileceğini hiç düşünmemiştim. Haliyle babama sormayı da hiç akıl edemedim..

Genel olarak hikayeyi irdelemeye başlamadan hemen önce final için de iki kelam etmek isterim. Çünkü yolumuz uzun..

İlk kez ne zaman Ayşegül ölür ve Poyraz delirir diye düşünmüştüm? Açıkçası tam hatırlayamıyorum. Poyraz ile Albayım'ı yan yana gördüğümde mi? Yoksa Poyraz'ın kayıp geçmişine olan travmasını gösterdiklerinde mi? Sonuçta çocukken bazı şeyleri atlatmak ne kadar zor olsa da daha "kolay" oluyor. Zira büyüdükçe o yaralar kabuk bağlıyor doğru, ama yenileri için fazla yer bırakmıyor.. Kısacası; hikayenin ilk günden beri vaat ettiğini, son anda vıcık vıcık bir mutluluk bulutuyla sarmamış olmalarını saygıyla selamlıyorum. Neden mi? Çünkü bilirsiniz; bizim ülkemizde mutlu son faşizmi mevcuttur. En olmayacak hikayeler bile, tek bir final bölümü içinde birden bire "çalsın sazlar oynasın kızlar" kıvamına erişir ki bu duruma yönelik hislerimi kelimelerle ifade etmek istemiyorum. Lâkin Ayşegül'ün ölmesini ve Poyraz'ın daha önce takribi 50 kere "istediğini" dile getirdiği deliliğe kavuşmasını ne kadar doğru buluyorsam, "twist" ile "seyirciyi kandırma" arasındaki farkı kaçırmış olan Nevra olayını o kadar yanlış buluyorum. Ayşegül, Nevra elinden ölecekse dahi; binlerce olasılık içinden bundan daha başarısız bir kurgu yazılabilir miydi? İnanın emin değilim..

Ne demiştik? Herkesin hikayesinin başladığı bir yer vardır, işte Poyraz için de o hikaye babası ile başlıyor..

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER