Poyraz gibi adam lazım!Sevgili senaristlerimiz sağ olsun öyle bir aşk hikayesi yarattılar ki gerçekten hayran olmamak mümkün değil, bu hikaye genel itibariyle benim güzel hatta çok güzel anlarım. Ancak, 3 senedir trend olan aynı bayık geyiğin bitmemesi tükenmemesi.. "Siz Ayşegül oldunuz da biz Poyraz olmadık mı?" İkilemi ile nice muhabbet, nice ilişki daha başlamadan heder oldu..
Kim vurduya gitmemek adına toplum içinde çok dahil olmadığım bu konuyu hazır fırsatı gelmişken açalım.. Şimdi arkadaşlar şurada kırk kişiyiz birbirimizi biliriz, kendimizi kandırmayalım. Kızlar zaten Ayşegül olabilir orada sıkıntı yok, önemli olan Poyraz olabilmek, lâkin nerede öyle babayiğit? Rica ediyorum, Poyraz olamamamızın müsebbibi olarak kadınlarımızı göstermeyelim. Zira Ayşegül dediğimiz insanın bu ilişkide yaptıkları, aldığı kadar vermesini de bilen aşık ve güzel bir kadının genelde yaptıklarından fazlası değil.. Tabii ki bunları söylerken vurulmaları falan kastetmiyorum, mafya ilişkilerinin olduğu bir dizide karakterlerin hiç durmadan vurulması adettendir malum, ha onu da kantara koyarsak son dakika golü haricinde Poyraz'ın da aşağı kalır yanı yok. Sonuçta Poyraz da direk ölüme gittiğinde, geri döneceğini bilmiyordu. Ben duygulardan bahsediyorum..
Poyraz olabilmek, "Aç mısın?" gibi bir soruya bile anlam yükleyebilmektir..
Ancak hakkını yemeyelim, Ayşegül'ün de büyük bir artısı var. O da boşanmış bir adamın çocuğunu ilk günden itibaren evladıymış gibi görmesi, bunu zerre kadar sorun etmemesi. Geri kalanı ise klasik, takribi 20 ayrılma, 100 civarı kavga çıkarma, gün içinde muhtelif zamanlarında tekrarlanan söylenmeler ve en önemlisi de yeri geldiğinde "başkasını" aklından geçirebilme.. Hepimiz biliyoruz ki Poyraz delirmeseydi dahi başka bir kadına bakmazdı, Ayşegül'ün ölmesi ya da terk etmesi bunu değiştirecek bir şey değil..
Ve işte Poyraz'ın bu kusursuz aşığı oynaması da Poyraz Karayel hikayesinin en büyük paradoksunu oluşturuyor. Ne mi o? 3. karakter sorunu.. Mete'nin ve Çınar'ın başına gelen yani, tabii ki arada kaynayan Eda'nın da..
Siz eğer Türkiye gibi kadınların izlenecek diziye karar verdiği bir sistemde dizi yapıyorsanız, uymanız gereken On Emir'in tamamı erkek başrolünüz ile ilgilidir. Onun karakteri ilgi çekici olmalıdır, hikayeye o yön vermelidir, belki hikayenin içindeki kimsenin bilmediği ama izleyen kadınların acıyabileceği bir yarası olmalıdır, romantik ve hafif gizemli görünmek vs gibi default özellikleri zati hiç saymıyorum. Neyse, sözün özü; Poyraz benim şahsen gördüğüm en kusursuz dizilimlere sahip aşıklardan biri belki de birincisi..
"Şarkıyı mı beğenmedin?"
Gerçi böyle bir şeyi ben yapsam, üstüne de kızı zorla çöp kamyonuna atsam. Gecenin sonunda kız arkadaşım beni öpmez de daha çok, önce yola atıp ardından çöp kamyonuyla üzerimden geçer gibi geliyor, ama neyse.. Vay arkadaş! Bak buldum olayı, demek Poyraz olsak da yaranamayacağız, ben bunu bi' ara işleyeyim..
Ne diyorduk? Haliyle, siz böyle bir karakteri sürekli Ayşegül'ün peşinde koştururken, üstüne de milletin hayatında görme ihtimali dahi olmayan romantik anlarla, diyaloglarla bunları sahnelerken, gidip de Ayşegül'ün başka birine tutulduğunu geçtim, dönüp bakmasını bile seyirciye geçiremezsiniz ki geçirilemediği için de zaten her iki sezonun erkek karakterlerinin işi de sadece dört bölümde bitti..
Eee, peki ne yapacağız? Dizi diyelim 5 sezon sürdü, 5 sezon boyunca vıcık vıcık Ayşegül Poyraz mı izlenecek diyenler çıkabilir.. İşte orada tek bir çıkar yol görünüyor, karakterlerden biri bu derece kusursuz olduğu için. İnat ve intikam amaçlı kırılmalar, başkalarına yönelmelere yol açabilirdi. En azından benim bugüne kadar gördüğüm, okuduğum tüm hikayelerde böyleydi..
İki karakter birbirine her ne olursa olsun deli gibi aşıksa, o iki karakteri birbirinden ayırmanın tek yolu taraflara haklı birer sebep vermekten geçer. O sebepleri öyle beklemediği yerden verirsiniz ki o karakter de bunun hırsıyla gider "hata" yapar, karşı tarafın kaldıramayacağı cinsten. Yani eldeki hikayeden yola çıkarsak misal; Ayşegül, Poyraz'a ihanet ediyorum kafasıyla Çınar'ı kendine yaklaştırmazken, Poyraz'ın ölmediğini aslında Sinan'a ilk günden söylediğini öğrenmişti ve yıkılmıştı malum..
O andan sonra Ayşegül gidip Çınar ile birlikte olsaydı Poyraz'ı cezalandırmak için işte bu durum da Poyraz'ın Eda'nın ilgisine karşılık vermesine yol açabilirdi. Zati Eda dünden razıydı, ilk birkaç bölümde bildiğin flört ediyordu Poyraz'la.. Açık konuşmak gerekirse ben Poyraz'ın, işkencedeyken bile sakladığı yemeniyi atarak Ayşegül'e veda etmesinden ve üstüne bu gerçeğin de ortaya çıkmasından sonra hani böyle bir şey olmasa da -Zira ülke şartları malum, bi' kadın başkasıyla birlikte oldu mu dizilerde kabul görmez, ama erkek 150 farklı kadınla olabilir.- yine de aralarında net bir kırılma yaşatacak bir olay bekliyordum. Zira tüm göstergeler buna işaret ediyordu, ancak bir önceki sezon olan şeyin aynısı oldu sadece bir haftada. Yola çıkılan hikayeden birden vazgeçildi ve Poyraz ile Ayşegül tekrar barıştı, tüm yeni karakterlerin olay akışları da çöpe gitti..
Hülasa, üçüncü karakterle hikayeyi açma çabaları her ne kadar başarısız olsa da Ayşegül-Poyraz ilişkisinin hemen hemen her sahnesi ayrı güzeldir, kavgası-normali-romantiği fark etmeksizin. Tek kalemde yüz farklı harika an dahi sayabilirim.. Ve en önemli şeylerden biri de şu Poyraz sayesinde kazandığımız; artık ağlayacağımız zaman kendimizi kasmak ya da köşe bucak kaçacak delik aramak zorunda kalmıyoruz çok şükür..
Peki, hiç mi eksik bir şey kalmadı? Ne yazık ki kaldı.. Poyraz'ın "albayım" konuşmalarını Ayşegül'ün yanında nasıl yaptığını üçüncü göz üzerinden bize defalarca izletmişlerdi. Yani aslında direk kafasının içinde gerçekleştirdiği biliyorduk bu olayı, işte en büyük üzüntülerimden biri de budur, günün birinde Ayşegül'ün bu olaya şahitlik edeceğini bekliyordum hep..
"Kaybedelim Albayım, kaybedelim.."
En fazla yaklaştığımız yer burasıydı sanırım. Daha sonra ise kısmet olmadı.. Ancak umudumu koruyordum, zira gün geçtikçe Poyraz'ın şizofreniye doğru daha bi' kaydığı belliydi. Örneğin "Albayım" olarak Sinan'ı gördüğü sahnede, Sinan'ı görmesi yetmezmiş gibi fiziksel olarak da hareketlerini kafasının içindekilerle eşlediğini göstermişlerdi..
"Korkular evladım.. Babadan oğula geçer.."
Aslında yazsam daha yazarım da bu konuyu burada kapatayım artık.. Kapatırken de tıpkı ikinci sezondaki ana hikayeden vazgeçildiği anda ortaya çıkan Selin Karaca olayı gibi üçüncü sezonun birkaç haftasını yiyen ve zaman kazanmayı hedefleyen Eda ve "sevgilisi" hikayesine değineyim.. Oradan çıkan belki de tek elle tutulur şey de yine Ayşegül ve Poyraz arasındaydı..
-Gerçi yalan değil, Eda da öncekiler gibi bu şekilde arada kaynayacak ve elveda diyecek diye korkmuştum ama çok iyi bir karakter olduğu için hikayenin içinde tutunmayı başardı çok şükür.-
"Eeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee!????"
O kadar baba dedik, Bahri Baba'dan bahsetmeden kapatmak yakışmaz değil mi..
Yazı devam ediyor..