Sıla'dan geriye bana kalanlar;
13 yaşında bir kız çocuğunun alıp heybesine koyduğu ve bugün 23 yaşında bile hâlâ kullandığı hayat dersleri saklıdır, Sıla'nın repliklerinde.
Aşkın, "Seni seviyorum" dan öte ne kadar da güzel yaşandığını...
Her tercihin bir vazgeçiş olduğu iddia edilse bile, bazı şeylerin tercih değil yaşama sebebi olduğunu...
Bazen, bazı şeylerin "uğruna yaşanacak" kadar değerli olduğunu geç farkedebileceğimizi...
Yaşadıklarımızın zamanla yerleşip konumlanacağını ve değerinin anlaşılacağını...
Kimsenin ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmayabileceğini...
Sevgiyle dünyadaki her şeyin iyileştirilebileceğini...
Mühim olanın nerede olduğun değil, "kiminle olduğun" olduğunu...
Gülümseyerek ve iyilikle tüm kapıların aralanabileceğini...
Sadakatin en kıymetli şey olduğunu...
Güvercinlerin bile doğup büyüdüğü yuvayı terketmediğini...
Senin olan bir atın bile bazen, seni senden çok sevebileceğini...
Anneliğin bu dünyadaki en özel duygu olduğunu...
Kadın eli değen her şeyin, daha güzel olabileceğini...
Sevgilinin gözlerine bakarak okuduğun şiirin en güzel armağan olabileceğini...
Ve belki de, iki kıymetli masalı öğrendim...
Her taraf yangın yeri olsa da birbirlerinin varlığından mutlu olan aşıklar
Peki ya sizler Ay'ın hikayesini biliyor musunuz?
"Ay bir gün gezmeye çıkmış, bütün gezegenleri bir bir dolaşmış. Karşısına çok ama çok güzel bir gezegen çıkmış, ay gezegene sormuş; "Adın ne?" Gezegen cevap vermiş; "Ben Dünya'yım". Ay, Dünya'ya hayranlıkla bakmaya başlamış, gitmek istemiş gidememiş, konuşmak istemiş konuşamamış, sadece ışığını göstermek istemiş, beyazlara bürünüp, dünyanın karşısında kalmış, o an aşık olmuş Dünya'ya... Gitmesin diye bütün gücüyle çekmiş, yanından ayırmamış bir daha... Onun için milyonlarca yıldır, bütün insanlar uyuduktan sonra, Ay Dünya'ya, Dünya da Ay'a, sevdasını anlatırmış. Birbirlerine dokunamasalar da sarılamasalar da bütün kainat, bu aşkı birbirlerine fısıldayıp, anlatır..."
Ve hep böyle hatırlayacağım sizi
Peki ya Buhur Dağ ile Ceylan Maral'ın öyküsünü?
"Bir varmış bir yokmuş;
Bir zamanlar ulu bir dağ varmış. Bahar geldiğinde eteklerinde bin bir çiçek açar, baş döndürücü kokular yayarmış, bu yüzden herkes ona buhur dağ dermiş , ama Buhur Dağ onca ağacına çiçeğine rağmen çok yalnızmış, geceleri gökyüzüne bakar yıldızlara türküler söylermiş. Bir dileği varmış Buhur Dağ'ın, istermiş ki gönlüne göre bir yari olsun, koynunda uyuyup koynunda uyansın, dağ daha bir dağ olsun, sevda daha bir sevda olsun. Yine böyle gecelerden birinde , bakmış nazlı gözleriyle güzeller güzeli nazlı ceylan duruyor karşısında, dile gelmişte seslenmiş vurulduğu ceylana, 'Nicedir seni bekledim maral , işte geldin sonunda.' Fakat ceylan ürkmüş dağın heybetinden, kaçıp saklanıvermiş hemen, sonra usulca seslenmiş dağa;
'Sesini duydum uzak diyarlardan, sevdalandım da buldum seni, gidecek yolum çekecek çilem var daha bırak beni, böyle hayrım dokunmaz sana bırak sarayım yaralarımı dile geleyim.' Yaralı ceylan böyle dedikten sonra hasreti de katıp koynuna , vurmuş kendini yollara. O gün dağ yemin etmiş 'Bekleyeceğim seni maralım , taşım üstünde taş kalmayıncaya, torağımda tek bir ot bitmeyinceye dek.'
Ceylan fani, dağ fani, bir gece vakti gelmiş kavuşma vakti. Kınalı ceylan yorgun argın varmış yarinin eteklerine dağ görünce seslenmiş;
'Ey! Güzeller güzeli ceylanım gittiğin günden beri hasretin gönlümü kasıp kavurdu, çiçeklerim tomurcuk gül oldu, pınarlarım kurudu, geldin, geldin ama ben o ulu dağ değilim artık.'
Ceylan acıyla yere çökmüş başını dayamış bir taşa seslenmiş sevdiğine;
'Benim yazgım sensin Buhur Dağ, sar beni ki sana karışayım, sende son bulup sende doğayım, aşkını bağışla şu yaralı kalbe.'
Ve nazlı gözleri kapanırken düşen iki damla yaş yuvarlanıp dağın eteklerine, iki ayrı ırmağa dönüşmüş. O geceden sonra her gece, mevsim bahara döndüğünde bir kızıl gonca gül bitermiş iki ırmağın buluştuğu yerde."
Sıla yayınlandığı dönemde epey popüler olmakla beraber, "Sıla tokası" da bir o kadar meşhur olmuş ve çoğu yerde yoksatmıştır. Aynı zamanda yeni doğan kızlara "Sıla", erkeklere "Boran" adı verilmesi gibi, alışık olduğumuz fenomenlikte, yeni neslin isimlerine de bu yansımıştır. Yetmiş dokuz bölüm boyunca, içinde işlediği, hayatın ve doğunun acımasız gerçekleri arasında yeşeren masalsı aşk, törelere rağmen kazanmıştır. Ve masalsı bir final bölümüyle de sona erer. Ve Sıla'yla Boran'ın efsanesi, dilden dile anlatılır. ^^