Sen ağlama, bir damla gözyaşın yeter
Sen üzülme, gülüm gamzende güllerin biter…
Yollarıma taş koysalar, döneceğim
Gözlerinden yaşlarını sileceğim…
Ne çok beklemiştik bu anları. Artık her şey tam da
istediğimiz gibiydi. "Her şey sana benzesin." diyen Ömer'e karşılık
biz de "Yok yok her şey size benzesin." diyorduk. Ailesinden yadigar
tek yer olan, dağ evine getirmişti Ömer Defne'yi. Onun içi olduğunun
sinyalleriydi o yaşananlar. Birlikte geçirdikleri her anda bizi mutluluğa
boğmuşlardı. Birlikte İtalyanca çalışmışlar, yemek yapmışlar ve dahası
konuşmuşlardı. Öyle ya bizim bu güzel çiftimiz duygularının tavan yapması
nedeniyle, birbirleriyle çok da konuşmayı beceremiyorlardı. Bu yüzden de sık
sık iletişim kazaları yaşanıyordu.
"Şuranda yaşamak istiyorum, mümkün müdür?" diye
soran Ömer'e karşılık "Neden ben?" diye soran Defne'ler görüyorduk.
Allah’ım ne büyük mutluluklardı bunlar. Ama az kaldı az...Neye mi? Hayatın
acılı yüzüyle tekrar karşılaşmaya. Travmalar arası geçişteki rekor, biz
kiralıkçılarda. Hangi dizinin fanları, bu kadar iniş çıkış yaşıyordur acaba?
Alışverişe gidiyorsun Ömerim İplikçim, Defne'yi de
götürsene. Hayır evde kek yapacak o yüzden kaldı desem, malzeme yok. Düşünüyorum düşünüyorum, valla bu sorunun da cevabı yok. Her neyse zaten geçmiş
gün, fazla da düşünmeye de gerek yok.
Ömer’in gittiğini anlayan (Dedenin evine casus
yerleştiren, dağ evine de kamera yerleştirir.)teknik taktik uzmanı Neriman
aradı ve yine her şeyi alt üst etti. Bu kadının yatacak yeri yok gerçekten.
Anlaşmanın şartlarını hatırlatınca,
Defne mutluluğun sarhoşluğundan sıyrıldı ve sırtındaki kamburu hissetti
tekrar. Kalsa dert, gitse dert, her ikisi de bize dert. "Kendi güzel,
kalbi güzel bu adamın yanından niye kaçayım?" dedikten 5 dakika sonra
gözyaşları içinde terk etti sevdiği adamı. “Gerçeksin.” diyen Ömer’i kandırıyor
olmanın vicdan azabıyla hem kendini, hem bizi ağlata ağlata bindi İso’nun arabasına.
Mutluluğa birlikte alışacaklarını zanneden bizler gibi Ömer’in de kalbini
parçalaya parçalaya.