İlkokulu Ankara'da, ortaokulu
Yalova'da, liseyi de Karamürsel'de okudu. Ankara'da Hacettepe
Muhasebe'yi kazandı ama olmadı, yarım bırakıp Antalya'ya gitti.
Kütüğü gibi kendisi de gezgin yani. Oyuncu olmayı aklından bile
geçirmemiş daha önce. Fakat Antalya'da müthiş yeteneğinin
tohumları ekildi diyebiliriz. Orada animatörlük yaptı, skeçler
yazdı. Güzel de eleştiriler aldı, ''Oyuncu olmalısın.''
cümlelerini duydu hep. Ciddiye aldı mı bilinmez ama aklında
hiçbirimize yabancı olmayan ''Ya iyi de n'olacak şimdi?'' diye
geleceğe dair sorular dolaştı.
Yine döndü Ankara'ya,
üniversiteyi bitirmeye. Eski sevgiliye dönüp ilişkiyi devam
ettirmek gibiydi, haliyle olmadı. Ablasının vasıtasıyla bir
ajansta dublaj yapmaya kapağı attı bu sefer. Ankara Devlet
Tiyatrosu'nun en başarılı sanatçılarıyla karşılaştı bu
sayede. Çetin Tekindor'un, Ferhan Şensoy'un gaz vermesiyle
figürasyona başladı. Büyük ustalarla birlikte Nazım Hikmet'in
Kuva-i Milliye oyununda yer aldı. ''Sahne tozunu yutmak'' denir
ya, işte bu sayede yine büyük ablası
Yasemin'in desteğiyle konservatuvara hazırlandı ve Eskişehir
Anadolu'yu kazandı. Buraya kadar Mete Horozoğlu'nun oyunculuğa
başlamasında emeği geçen herkese benden kocaman bir ARO!