Ama Sefer ısrarcıydı. Kendisine
defalarca “Defol git!” diyen Sema’nın kapısının kilidini kırmak pahasına da olsa
Sema’yı Bahri Baba’yı dinlemesi için ikna etmeye çalışmıştı. Baktı yine
olmuyor, vur öldür de kurtulayım bu vaziyetten dercesine silahını uzatınca
tokat atma sırası Sema’ya gelmişti. Ama Sema neye sinirlenmişti biliyor
musunuz? Sefer’in “Senin için zor olmaz.” demesine. Zaten tüm bu olanlarda
Sefer’in aslında çok da suçu olmadığını anlaması “Bana öyle babanı öldürmüşüm
gibi bakıyorsun ya, bakma.” lafından sonra kafasına dank etmişti adeta. Ne
güzel de “Gitme!” demişti. Şimdi Sefer gitsin mi gitmesin mi? Bu kadınları
anlamak sahiden zor sanırım.
Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim;
git, ne demekti sevgilim? Nazım Hikmet
Ran
"Sefer, gitme!"
"?"
Sefer ve Sema birbirlerini
tokatlayıp rahatladıktan sonra, Sema’nın futbol sahası büyüklüğündeki terasında
(balkonunda?) viski içip Bruce Lee’den Kadir İnanır’a uzanan geniş bir skalada geyik
yaptılar. Sanırım bu çiftin böyle normal insanlar gibi havadan sudan
konuşmasını izlemek bizim için de bir ilk olduğundan çok tatlı görünüyorlardı
doğrusu yan yana. Hüzünlü gözlerle “Sen artık harbiden hiç gelmeyecek misin?”
diye soran Sefer’e Sema’nın verdiği yanıtın çok geçmeden anlamını yitirecek
olması, asla asla dememek gerektiğini bir kez daha gösterecekti.
"Devlerin Aşkı" değil o, "Aşkların En Güzeli" ^.^
“Halbuki ben, ne kadar saçma olursa
olsun, yan yana bulunduğumuz zamanın durup kalmasını, asla bitmemesini temenni
ediyordum.” Sabahattin Ali