Sema her zamanki asalet ve
güzelliğine, ölüme giderkenki vakur tavrını da ekleyip kendisini iyiden iyiye
sevdirirken, Sefer beni bir kez daha hayal kırıklığına uğratıyordu. Silahını
Bahri’ye uzatıp “Beni de vur.” diyebilecek kadar çok sevdiğini söylerken
nedense ağlayıp sızlamaktan başka bir şey yapmıyor, tam “Bu defa yaktı
gemileri, Sefer o silahın önüne atlar.” diye düşünmemize sebep olacak şekilde
koşmaya başlamışken, kapının arkasında yığılmayı tercih ediyordu. Belki
Sefer’in racona saygısı tahminimizden fazlaydı, belki de son sahnenin çok daha
dramatik olması için herkesin bir şekilde bu kararı kabullenmesi gerekiyordu. Ama
böylesi çaresizlik Sema’yı sevmek gibi büyük işlere kalkışan Sefer’e bence
yakışmıyordu.



Ağaçlar
Dostum geç kaldın
Güneş ne gün doğacaksa
Söylediler duymadın geç kaldın
Otur ağla sonra soframda doy
Ekmek tut zeytin tat
Açlığını eğlerken sen
Bak nasıl ayçağın erleri
Savaşarak ve devirleri aşarak geldiler
Karanlığı karaladılar yolları tuttular
At tepmedeler.
Cahit Zarifoğlu
